İki dünyanın karşı karşıya gelmesi
Bugün onurlandırdığımız havariler Petrus ve Pavlus’un kişiliklerinde iki dünya karşı karşıya geldi. Eski dünya, Petrus tarafından temsil edilirken, yeni dünya Pavlus tarafından temsiliyet kazanmıştı. Petrus, Yahudi geçmişinden kurtulamıyordu. Kilisede Mesih’in iradesine uymamız gerektiğine inanıyordu, fakat Musa’nın Yasası’ndan da kopmamamız gerektiğini düşünüyordu. Pavlus ise bizi kurtaracak olanın Mesih’e olan iman olduğunu öğretiyordu. O, Kilise içinde Mesih merkezli bir ahlakın oluştuğunu anlamıştı. Ayrımlar yoktu ve her şey yeniydi.
Elçisel Konsil
Petrus tüm bunlara karşı değildi, ancak Yahudi geçmişinden kendisini kurtaramıyor, ilk Hristiyan Kilisesi’nin temelini oluşturan Yahudileri gücendirmeyi göze alamıyordu. Böylece, erken Kilise içinde oldukça yoğun bir çatışma ortaya çıktı. Ancak bu, bir kopuşa yol açmadı. Aksine, mesele, 49 yılında Yeruşalim’de organize edilen Elçiler Konsili’nde çözüme kavuşturuldu. Bu, Kilise tarihinde toplanan ilk konsildi ve bugüne kadar sürdürülen sinodal yaşamın bir örneği oldu. Orada sorunlar ve anlaşmazlıklar ele alındı. Petrus ise geçmişi geride bırakıp ileriye yönelik düşünmesi ve adım atması gerektiğine ikna edildi. Kilise içinde inancın farklı ifadeleri, farklı gelenekler olamaz. Hepimiz bir bedeniz, Mesih’in bedeniyiz ve bizi kurtaran, Tanrı’nın Lütfu ve O’na olan inancımızdır.
Bu, Yeruşalim’de ilk Elçiler Konsili’nin tarihi kararıydı. Bu kararla birlikte, Kilise’yi havraya, yani eskiyi yeniye bağlayan göbek bağı kesildi. Eğer bu karar alınmamış olsaydı ve Kilise havradan bir kez ve tamamen ayrılmamış olsaydı, Hristiyanlık Yahudiliğin basit bir mezhebinden başka bir şey olmayacaktı.
Tek otorite Mesih’tir
İki havarinin hikâyesi bizi üç çok önemli sonuca götürür. Birincisi, tarihin büyük şahsiyetleri ve Kilise’nin azizleri arasında anlaşmazlıklar olabilir. Ancak aralarından sevgi duygusu doğarsa, büyük kalabilirler ama aziz olamazlar çünkü azizlik inatçılığa ve egoya değil sevgiye, alçakgönüllülüğe, fedakârlığa ve birlik için verilen mücadeleye dayanır.
İkincisi, Kilise’de yanılmaz insanlar yoktur, mutlak otoriteler de yoktur. Tek yanılmaz olan ve tek gerçek otorite Mesih’tir ve Kilise, ancak sinodal (meclis) bir şekilde kendini ifade ettiğinde otoriteyi taşır.
Farklı görüşler, güçlü fikir ayrılıkları olabilir ama bunlar Kilise’nin sinod işleyişi çerçevesinde ele alınmalıdır.
Nerede yanılmazlık iddiası varsa, orada sapkınlık (Hristiyanlık dışı öğreti) vardır ve Hristiyan Kilisesi, tarihi boyunca bunun bedelini ağır bir şekilde ödemiştir çünkü bu, tüm zamanların en büyük Hristiyan ayrılığına yol açmıştır.
Bir de üçüncü sonuç vardır. Anlaşmazlıklar toplumsal, siyasal ve ailevi her düzeyde ortaya çıkabilir. Ne var ki, bu anlaşmazlıkların kopuşlara ve insanlar arasında iç savaş benzeri koşullara yol açması felakettir. Bunların çözülebilmesinin tek yolu, sevgi ve birlik çerçevesinde hareket etmektir ki, bu da yalnızca demokratik süreçler aracılığıyla mümkün olur. Bu süreçleri ilk öğreten ve ilk uygulayan da bizim Kilisemiz olmuştur.
Örneklerimiz Aziz Elçiler
O halde, kutsal Havari Petrus ve Pavlus’un, tüm dünyadaki Kilise için ne kadar önemli şahsiyetler olduğu açıktır. Bu yüzden, onların kiliselerin ikona duvarından bizi ihmal edilmiş gibi izlemesine izin vermeyelim; sanki onların açtığı yoldan farklı bir yol izliyormuşuz gibi olmayalım. Bunun yerine, onları hayatımıza, ailemize, siyasal ve sosyal varoluşumuza yerleştirelim. Onların yaşama biçimleri, sorunlara karşı tutumları ve onları nasıl karşıladıkları, bugün bile bize söyleyecek ve öğretecek çok şey barındırmaktadır.
Arhimandrit E. Oik. Foni Kiriou (Rab’bin Sesi) 26 no’lu broşürden alıntılanarak tercüme edilmiştir 29 Haziran 2025 Pazar