Göklerin Krallığı
(14.3.2021)
İlahî Litürji esnasında Allah’a üç dilekte bulubuyoruz: a) Bizleri, Kendisine, yani Üçlü Birlik olan Allah’a derin iman ve hararetli sevgiyle tapınmaya layık kılmasını, b) Rab’bimiz İsa Mesih’in Kutsal Kanına ve Bedenine, yani ilahî komünyona temiz vicdanla paydaş olabilmeyi ve onun (ilahî komünyonun) bizim (layık olmadan yaklaşmamız durumunda) yargılanmamıza sebep olmamasını, c) son olarak da Göklerin Krallığına girmeye layık kılınmamızı (bkz. İmanlıların 2. Duasının sonu).
İnsan hayatının hedefi Göklerin Krallığıdır, yani kaybettiği cenneti yeniden kazanmasıdır.
Hepimizin bildiği gibi Adem ve Havva Cennette mutlulardı, şeytanın onlara dediklerini kabul ettiler ve Allah’ı küçümsediler. Sonuç olarak da kendilerini Cennetin dışında, Allah’tan ayrı, şeytanın etkisi altında ve bunun getirebileceği tüm üzücü sonuçlarla karşı karşıya buldular. Kilisemiz Triodion’nun bu 3. Pazarını bu trajik olaya atfediyor. İlahilerinden birinde de Cennetin dışında, tarif edilemez bir hüzünle oturduğu tasvir edilen zavallı Adem, ağlayarak ve iç çekerek şöyle diyor: “Vay halime! Ben zavallının başına ne geldi!” (bkz. Peynir yenilen Haftanın Başladığı Akşam Duası).
Fakat insansever Allah, insan soyunun başına bunların geldiğini görmeye dayanamadı, bu yüzden de, bildiğimiz üzere, insanın kurtuluşu için hazırlamış olduğu tasarıyı, insanı yeniden cennete getirmek için uygulamaya soktu. Fakat o önceki maddî cennete değil, ondan kıyaslanamaz biçimde daha yüce olan, ebedî olan cennete, Göksel Krallığına.
Fakat Göklerin Krallığı nedir?
Rab, Cenneti, Göklerin Krallığı olarak adlandırdı (Luka 23, 42). Bu kelime bizlere ilk yaratılan insanların Aden bahçesinde, Allah ile paydaşlıkta oldukları zaman, hissettikleri refahı ve neşeyi hatırlatıyor. Göksel Krallıkta da Mesih’in varlığı, orada ikamet edenlere, ebediyen, tarif edilmez bir neşe ve kesintisiz bir ferahlık sağlıyor.
Göklerin Krallığı, Rab’bin sözüne göre, “dünyanın başlangıcından beri” Allah tarafından hazırlandı (Matta 25, 34), O’nun isteğini yerine getiren insanların orada mutluluk içinde ve Kendisiyle paydaşlık halinde ebediyen yaşamaları için. İnsanların Allah’ın isteğini tanımaları için de, yine yardımcı olan Allah’ın sevgisidir. Bu yüzden Oğlu’nu, Rabbimiz İsa Mesih’i dünyaya gönderdi. Rabbimiz İsa Mesih’in Müjdeyi duyurmaya başladığı zaman söylediği şu söz çok dikkat çekicidir: “… Tanrı’nın Egemenliği’yle ilgili Müjdeyi yaymam gerek. Çünkü bunun için gönderildim” (Luka 4, 43).
Buna dikkat ettik mi? Mesih yeryüzüne geldi ve dediği, yaptığı ve çektiği her şeyin tek bir amacı var: İnsanların Göklerdeki Krallığa hazırlanmaları ve ebedi mutluluğu yaşamaları için.
Peki Rab nasıl Allah’ın egemenliğini ve Kendisinin varlığını bizler için ulaşılabilir kılmayı başardı? Kilisesini kurarak. Rab, Elçileri aracılığıyla da müjdeli haberi yaydı: “Gittiğiniz her yerde Göklerin Egemenliği’nin yaklaştığını duyurun” (Matta 10, 7 ve Markos 1, 15). Bunu derken kısa zamanda Kilise’nin (yeryüzünde) kurulacağını, onun (kilisenin) sakramentlerinin lütfu ve İncil’in vaazı aracılığıyla inananlara Göksel Krallığın ilahî yaşantısının aktarılacağını kastediyordu. İşte bu şekilde, Hristiyanlar daha bu hayatayken Göklerin Krallığı’nın sevincini önceden tatıyorlar.
Allah’ın yeryüzünde bulunan Kilisesi, O’nun Göksel Krallığı’nın dünyevî halidir diyebiliriz. Göklerde bulunan Kilise ise gelecekteki, Rab’bin ikinci gelişinden sonra Göksel Krallığın mükemmel ve şanlı halidir. Rab’bin Krallığı, inananların hayatlarını kutsayıp şekillendirerek, yeryüzünde gelişiyor, fakat dünyaya hakim olan şartlardan ötürü en mükemmel ve şanlı haline varması mümkün değildir. Bu yüzden mükemmel olan gelecekteki, ebedî hayatta yaşanacaktır.
Mükemmel olan Göklerin Krallığı’nın yansımasını ve neşesini hakiki imanlılar şu andan itibaren yaşıyorlar, bu yüzden Elçi Pavlus Hristiyanları “ışığın çocukları, Azizlerle birlikte Allah’ın ev halkı” olarak adlandırıyor (Efesliler 2, 19 ve 5, 8). Aynı zamanda Hristiyanları Allah’ın mirasçıları ve O’nun yüceliğine katılacak olan Mesih’in ortak mirasçıları olarak da adlandırıyor (Romalılar 8, 17).
Allah’ın Egemenliği’nin vatandaşları da, Kilise’nin kendilerine sağladığı manevî silahlarla (tıpkı yarın başlayan Büyük Paskalya Orucu gibi) ve imanla, sevgiyle, yumuşak başlılıkla, kin gütmemekle, duayla ve tövbeyle kutsanmaları için mücadele ediyor.
Sevgili kardeşlerim, bu dünyada geçici olduğumuzu unutmayalım. Burada daimî bir memeleketimiz yok –Elçi Pavlus’un dediği gibi-, fakat gelecekteki, ebedî olan memleketimizi büyük bir arzuyla bekliyoruz (bkz. İbraniler 13, 14).
Mesih’in cennete koyduğu ilk kişinin tövbe etmiş bir haydut olduğunu unutmayalım! Neden bizi de koymasın? Allah’ın Krallığı’nı arayalım ve onu her şeyden daha çok arzu etmeyi öğrenelim (Matta 6, 33). Ne kadar günahkâr da olsak, eğer bunu tüm kalbimizle istersek, Rabbimiz İsa Mesih’in Lütfu, Peder Allah’ın sevgisi ve Kutsal Ruh’un bizler için yaptığı şefaatleri ile Cennetin sevincine layık kılınacağımızdan emin olalım. Amin.