13 Kasım Altınağızlı Yuhanna
Üç Kapadokyalı büyüklerden sonra Doğu iki çok güçlü ancak çok değişik kişiliğin uğraşılarına da tanık olur: Altın ağızlı (Krisostomos) Yuhanna ve İskenderiyeli Cirillus. İkisi de, 4. ve .5. yüzyıl arası, Hıristiyan tarihinin belirleyici olaylarına katılırlar.
Olağanüstü söylev yeteneği, yapıtları ve konuşmaları ile antik Yaman edebiyatının son başyapıtlarını veren, bu yüzden de “Altın ağız anlamına gelen “Krisostomos” adı de anılan Yuhanna, İmparatorluğun, Roma ve İskenderiye’den sonra, üçüncü büyük kenti, metropolü olan Antakya’da varlıklı bir Hıristiyan ailesinden doğdu. Kısa fakat yoğun bir keşişlik deneyinden sonra Antakya ‘da rahiplik yaptı (386-397) ve Episkopos Flavianus’ un tarafından vaiz görevine atandı. Vaaz verme, o dönemlerde, normal olarak Episkopos’ a ait bir görev olduğu düşünürse durum tümden olağanüstü idi (antik çağda benzer bir ayrılık sadece Origenes ve Augustinus gibi yüce kişilere tanınmıştı).
Kutsal Kitapla ilgin derin düşüncelerle bezeli ve Yuhanna’ nın gençliğinde ünlü öğretmen Libanius’ un okulundan edindiği, klasik kültürün etkisinden bir hayli uzak vaazları onu, dolaysız olarak, halkla karşı karşıya getirdi. Yuhanna halkı günlük yaşamın çok sayıdaki ayartmalarından, sirk oyunlarından ve putperest gösterilerden, lüksten ve sapkınlıktan uzaklaştırarak Hıristiyan’ca yaşamaya teşvik ediyordu.
Kentin kaderi konusunda son derece dramatik bir anda, bir ayaklanma esnasında İmparatorluk ailesinin heykelleri halk tarafından yıkılınca ve imparatorun, Antakya halkına yönelik bir misillemesinden korkulduğunda Yuhanna, ünlü heykeller hakkında vaazı ile, kent halkını destekleyip yüreklendiriyordu.
Vaiz Yuhanna’ nın şöhreti, bu ara, öylesine yayılır ki – bir aldatmaca ile – İstanbul’a (Constantinopolis’ e) getirilir ve bir zamanlar Nazianz’ lı Gregorius’ un bulunduğu Episkoposluk görevine atanır. Nedir ki onu o göreve getiren için Yuhanna, çok çabuk, yakıcı bir hayal kırıklığı olur; sert ve uzlaşmaz huyunu, Rahiplik Hakkında adlı ikili konuşmasında da açıkladığı, rahiplik görevi konusundaki yüce görünüşü Kilise reformu ile ilgili girişimlerini, lükse ve doyumsuz iktidar hırsımı karşı ateşli ve çileci saldırılarını hazmedemeyen bir kısım Kilise (Episkopos ve rahip) ve saray mensupları, özellikle baş vezir hadım Eutropius ile İmparatoriçe Teodosia ile çatışmasına neden oldular. İstanbul (Constantinopolis) gibi yüzeysel olarak Hıristiyanlaşmış olan bir başkentte bu türden konuşmalar. temellendirilmiş ahlaksızlığa açık bir meydan okuma sayılabilirlerdi, Kendini beğenmişliğin boşluğu Antakya‘daki mutlu yılların aksine İstanbul’daki Episkoposluk yılları (397-404) Yuhanna için uzun bir azap oldular. Kiliselerden sığınma hakkını geri almak isteyen Eutropius gözden düşüp korunmak için Episkopos ‘a sığındığında Yuhanna güzel bir intikam aldı. Nefis bir vaazda insan kaderinin nasıl değişebileceğini, zavallı Eutropius’ un kişiliği ile örneklendirerek, İstanbul halkını kutsal Kitaptaki çok bilinen “Kendini beğenmişliğin boşluğu’ sözüne başvurarak eğitti.
Keşişlik yılları ve Kutsal Kitaba dayalı vaazları ile olgunlaşan bu derin inanç sayesinde Yuhanna başına gelmek üzere olan belalara karşı koyma gücünü buldu. Kırılan, fakat bükülmeyen insanlardan biri olan Yuhanna’ nın kaderi belirlenmişti.
Doğu’nun en itibarlı ve siyasal olarak en önemli Episkoposluk koltuğunun bir Antakyalı tarafından işgal edilmesinden hiç hoşlanmayan İskenderiye Episkoposu Teofilos, Yuhanna’ yı görevinden alıp sürgüne gönderen “Meşe Sinodu” nun öncülüğünü yaptı. Teofilus İmparatoriçe’nin, Mısır Episkopos’ larının ve Yuhanna’ nın yıkımını arzulayan diğer kişilerin desteğinden yararlanıyordu. Yuhanna ise, halkın zorlu isteği sayesinde görevine döndü, fakat kısa süre sonra Ermenistan dağlarına doğru sürgün yolunu tuttu. Üç yıl sonra ise kötü yaşam koşulları ve çektiği eziyetler sonucunda öldü. Acı kaderi, ölümünden sonra, kutlamaya ve yüceleşmeğe yer verdi. Son anlarında bile birçok yüreklendirici ve tinsel açıdan, yönlendirici mektubu yazma gücünü buldu. (344-407)
13 Kasım Altınağızlı Yuhanna