Bir zamanlar Isparta’da dini hayat…
Bugün Isparta adıyla bilinen şehir, eskiden antik Baris-Fari şehri’nin bulunduğu yerde konumlanır. Baris-Fari, 7.yüzyıldan itibaren, belki daha da öncesinden, Episkoposluğun merkeziydi. 17.yüzyılın ilk yıllarından itibaren, Isparta’nın Hristiyan Cemaati’nin şehirdeki varlığı çok güçlüydü ve Pisidia Metropolitliğinin merkezi de bu şehirdi. Şehrin rakımı 1035 metre olduğundan ve kışları çok keskin soğuk hüküm sürdüğünden, Metropolit kış aylarında merkez olarak Antalya’yı kullanırdı. Aynı sebepten dolayı, Isparta’nın büyük Kiliselerinin kış aylarında ısıtılmaları mümkün olmadığından, her Kilise’nin Cemaati, yerin altında da en az bir tane daha küçük ibadethaneye sahip olmaya özen gösterirdi.
Isparta şehrinin nüfusu sürekli artış gösteriyordu. 1522’de nüfus yaklaşık olarak 8.000 iken, 1910’da 18.000, 1920’de ise 35.000 kişiydi. Görünüşe göre, köylerdeki çetin kış şartlarından dolayı pek çok insan şehre sığınmıştı. Bu 35.000 kişinin 8.000’i Rum Ortodokstu. Bugün Isparta’nın nüfusu 450.000’e ulaşmıştır.
- ve 19. yüzyıllardan itibaren, mübadeleye kadar olan zamanda, Ortodoks Rumlar dört ayrı mahallede yaşadılar. Her bir mahallenin ayrı bir Cemaat Kilise’si ve Papaz’ı vardı.
Hristiyan mahallesinin merkezinde (Kemer), Allahdoğuran Meryem Ana’nın Doğum Günü’ne ithaf edilmiş Katedrali vardı (Aya Panagia yada Aya Payana olarak da bilinir). 30 metre çan kulesi ve zengin iç dekorasyonu olan görkemli taş bir Kilise. Çan kulesi yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmıştır. 1794 yılında yapılan Kilise, 1868 yılında yenilenmiştir. Yanında Metropolit binasının da bulunması ve binanın çayın yanında olması sebebiyle, halk arasında Çay Kilise’si olarak da isimlendirilmişti. İsa Mesih’in 6 Ocak’ta kutlanan Vaftiz Gününde bu Kilise’de yapılan kutlamadan sonra Hristiyanlar çaya iner suların kutsanması için Haç’ı Codan Köprüsü’nden çaya atarlardı. Gençler Haç’ı sudan çıkardıktan sonra, suyun şifalı olduğuna inanan Türkler de, kaplara doldurdukları suyu evlerine götürürlerdi.
Katedralin son Papaz’ı, hatırası daim olan, Papa-Yoakim Pesmacoğluydu. Papa-Yoakim 1913 yılında Patara Episkopos’u Muherem Meletios tarafından papaz olarak takdis edilmişti. Meletios o zamanlar Pisidia Episkoposu’nun yardımcısıydı. Bu Kilise’nin hemen yanında, kış aylarında Kutsal Litürjiler’in icra edildiği ahşap Aziz Filipus Kilisesi vardı.
Bugün Doğancı mahallesi olarak bilinen mahallenin Cemaati’nin ibadet hayatının merkezi, Meryem Ana’nın Yeruşalemdeki Mabed’e girişine ithaf edilmiş Meryem Ana Ishotya Kilisesi’ydi. 18 metrelik saat kulesi olan büyük taş bir Kilise. Saat kulesi, saatleri çanlarla duyururdu. Kilise’nin temeli 1837 yılında atılmasına rağmen, inşaatı 1860 yılında tamamlandı. Kilise muhteşem bir Templon, kristal avizeler, gümüş kutsal kaplar ve gereken tüm gereçlerle donatılmıştı. Bu Kilise sadece yaz aylarında faaliyet gösteriyordu. Kilise’nin Karamanlıca Kitabesi, çanı ve kapısı Isparta Müzesinde sergilenmektedir. 1913 yılına kadar bu Kilise’nin Papaz’ı terbiyesi ve kusursuz ahlakıyla öne çıkan Papa-Yerasimos Tomoğlu idi. Kendisi aynı zamanda öğretmendi.
Kış aylarında ise, Meryem Ana Ishotya Kilisesi’nin yerine, yer altı taş bir Kilise olan Aya Yorgi Kilisesi faaliyet gösteriyordu. Bu Kilise de dikkate değer şekilde donatılmıştı. Sırf 30 kandilli ve 30 şamdanlı gümüş avizesi tek başına 72 okka ağırlığındaydı (92 kilo).
Aya Yorgi Kilisesi’nin hemen yanında, Kıbrıs’taki Meryem Ana Kykkos Manastırı’na bağlı küçük bir şapel vardı. Bu şapel okullara adanmıştı.
Taksiarhon Cemaati’nin (Temel Mahallesi) 3 Kilisesi vardı. Birinci Kilise, Azılıoğlu ailesinin bağışlarıyla 1805’te inşa edilmiş ve Başmelekler Cebrail ile Mihail’e adanmış taş Aziz Taksiarhon Kilisesi’dir. Kilise’nin avlusunda Rum çocukları için bir ilkokul yaptırılmıştı. Kilise’nin tüm kutsal gereçleri ve diğer eşyaları incelikle işlenmiş özenle yapılmış eşyalardı: gümüş-altın kaplama el oyması Diskopotirionlar (Kutsal Komünyon Kupaları), gümüş İnciller; 42 kandili ve 42 şamdanı olan, tarihi eser niteliğindeki avize ise 80 okka geliyordu (yaklaşık 102 kilo).
Bu eserlerden günümüze kalmayı başarmış tek şeyin Kilise’nin muhteşem Templon’u olduğunu biliyoruz. Mükemmel halde kurtarılan bu Templon, Kiliselerin tarihi eserlerinin bulunduğu “Cumhuriyet Mektebi” müzesinde bulunur.
Bu Cemaat’in ikinci Kilisesi, 1650 yılında eski bir Kilise’nin temelleri üzerine inşa edilmiş Aya Nikolaos Kilisesi idi. Bu Kilise kış aylarında faaliyet gösterirdi. (Nesilden nesile aktarılan hikayelere göre Kilise’nin geçmişi M.S 800 lere dayanır).
Cemaatin üçüncü Kilise’si olan Aya Evstathios Kilisesi, bir Bizans Kilisesi idi ve Yoakim Ayanoğlu’nun bağışlarıyla 1884 yılında restore edilmişti. Bu Kilise’nin yanında Papaz Yoakim Pesmacoğlunun evi bulunurdu.
Bahsettiğimiz bu son iki Kilise’nin donanımının da, sanatsal değer açısından diğerlerinden geri kalan hiçbir yanları yoktu.
Emre’de, Meryem Ana’nın Gökyüzü’ne İntikali (Kimisis) Cemaatinin, aynı isimde büyük bir Kilisesi bulunuyordu. Bu Kilise 1864 yılında, 1794’de inşa edilen ve eski bir Bizans Kilisesi olan Aya Varvara’nın temellerinin üstüne yine taş bir yapı olarak yapılmıştı. Kimisis, 15 metre yarıçaplı kubbesi olan, 3 nefli Bazilika tarzında inşa edilmiş bir Kiliseydi ve Meryem Ana’nın Gökyüzüne İntikali’nin anısına yaptırılmıştı. Kilise’nin yapımına İlias Durmuşoğlu ve Hacı İstatoğlu kardeşler önemli miktarda yardımda bulunmuştu. Hatta anlatılanlara göre, Kilise’nin çatısının düz olması kararlaştırılmışken, toplantıya gelen Müslüman bir kadın 100 lira vererek, Kilise’nin çatısının kubbeli olmasını sağlamıştı. Çocuğu olmayan bu kadının, bir gece Kilise’de yattığı ve sonra 3 çocuğunun olması sebebiyle, bu parayı adak olarak verdiği söylenir. İlk yapılışında Kilise zemininin toprak olduğu, daha sonra beton yapıldığı bilinir. İlias Durmuşoğlu, vefatından sonra, yardımlarından dolayı Kilise’nin bahçesine gömülmüştür. Meryem Ana’nın Gökyüzü’ne intikal günü olan 15 Ağustos’ta Rum Cemaati Kimisis Kilisesi’nde dua okuduktan sonra ertesi gün Ayazmana’ya gider, orada tekrar dua ederdi. Kimisis Kilise’nin sütunlarının Tümen Karagahı binasının yapımında kullandığı söylenmektedir.
Kilise’nin kutsal eşyalarının arasında, saf altından yapılmış ve değerli taşlarla bezenmiş 2.5 okkalık ( Yaklaşık 3.2 kilo) çok eski Haç ve altın ve gümüşle işlenmiş paha biçilemez değerdeki Epitafios örtüsü (İsa Mesih’in mezarınıı simgeleyen örtü) göze çarpıyordu. Yortularda çıkarılan Haç’ın bir keresinde çalınıp kaçırılması ve üzerindeki kıymetli taşların alınması üzerine, Haç yortularda Hristiyan gençlerin koruması altında taşınmaya başlanmıştı. Rumlar Isparta’dan göç etmeden birkaç gün önce Mütevelli Heyet Başkanı Papaz Yoakim Basmacıoğlu (Papa-Yoakim Pesmacoğlu) tarafından bu Haç’ın İzmir Askeri Valisi Nurettin Paşa’nın emriyle hükümet memurlarına teslim edildiği bilinmekte, daha sonra ise ne olduğu bilinmemektedir.
Kimisis Kilisesi’nin Kutsal Sunak’ının altında Aya Pandeleiomon’a adanmış bir yer altı Kilise’si de vardı (Bandili Kilisesi olarak da bilinir) ve Kutsal Litürji ayinleri kış aylarında burada icra edilirdi. Kimisis Kilisesi’nden günümüze hiçbir şey kalmamıştır.
Aynı Cemaat’in, daha sonra üzerinde Kimisis Kilisesi’nin inşa edildiği Aya Varvara Kilisesi’nden ise, günümüze sadece harabeler kalmıştır.
Isparta’nın genelinde, yukarıda bahsettiğimizi Kiliseler’in dışında, zamanla harabeye dönüşmüş ya da Müslüman mabedine dönüştürülmüş başka Kiliseler de vardı. Ayrıca pek çok şapel de vardı. Bunlardan biri olan pitoresk Kirikos ve İulitta Azizleri’nin şapeli her 15 Temmuz’da pek çok müminin katılımıyla şenlik düzenlerdi. Şapel yoğun bir bitki örtüsünün ortasında ve İllavus’un akan sularının yanı başında inşa edilmişti. Kilisemizin azizlerin hikayelerini içeren kitaplarına göre İoulitta, 3 yaşındaki oğlu Kirikos ile birlikte, anavatanı İkonio’da patlak veren zulümden kaçarak bu bölgeye sığınmıştı. Ancak sığındığı bölgede su yoktu çocuğu da susamıştı. İulitta da dua ederek orada su fışkırmasını sağlamıştı. Bu pınarda, mübadeleye kadar olan zamanda pek çok mucize gerçekleşti.
Isparta’nın Ayazmana bölgesinde de, adından da anlaşılabileceği üzere, eskiden bir manastır olduğu söylenir. Eskiden başka bir Manastırın olduğu söylenen diğer bir bölge ise Sidre tepesine çıkan yolun sağında kalan düzlüktür.
Isparta’da yaşayan Rumlar kutsal günleri olan 15 Temmuz’da Milas ve Sinap’ta, 6 Ağustos’ta Sidre’de ve 15 Ağustos’ta ise Ayazmanada’ki kırsal alanlardaki su kenarlarında dua ederlerdi.
–Taş Meryem Ana şapeli (Petire Banya) Bu şapel Yalvaç yolundaydı.
-Mirtidiottisa Meryem Ana şapeli. Belki de bu şapel adını bölgede bolca bulunan mersin ağaçlarından almıştır (myrtia=mersin)
-Şehrin biraz dışında bulunan Değerli Haç ve Aziz Yuhanna şapeli (Istavroz Kilisesi).1858 yılında Kimisis Kilisesi’nin biraz ilerisine yapılmıştır. Bugün yerinde bir Cami bulunmaktadır.
-Aya Sofya. Bu şapel Mevlevi Tekkesi Camii’nin bulunduğu arazideydi. Görünüşe göre bu Cami eskiden Aziz Pavlus’a adanmış bir Kiliseydi.
-Cemavlusu mabedine dönüştürülen Aya Yorgi şapeli.
Pek çok bilgi Harris Sapountzakis’in “Pisidia Antolojisi” kitabından alınmıştır.