/ Pazar Vaazlarι / Hararetli arzu

Hararetli arzu

 

Büyük Paskalya Orucu başlamadan çok önce, Kilisemiz bize onun yaklaştığını duyuruyor ve bizi onun için hazırlanma dönemine girmeye çağırıyor. Bu Ortodoks litürjik geleneğinin belirgin özelliklerinden biridir, her büyük yortu, dönem – örneğin Paskalya, Noel, Büyük Paskalya Orucu vb. – önceden duyurulur ve bunlar için önceden “hazırlanılır”. Neden? Çünkü Kilise insan tabiatını derinden ve psikolojik açıdan tanıyor. Kilisemiz, insanın kendine odaklanma eksikliğinin ve hayatımızdaki korkutucu “dünyevîliğin” farkında olarak, kendiliğimizden değişemeyecek kadar aciz olduğumuzu, bir anda herhangi bir manevî ya da zihinsel durumdan diğerine geçemeyeceğimizi biliyor. İşte bu yüzden, Büyük Paskalya Orucunun asıl çabasının başlamasına daha çok varken, Kilise bizim dikkatimizi Büyük Paskalya Orucunun önemine çekmek istiyor ve onun ciddiyetini düşünmeye çağırıyor.

Büyük Paskalya Orucuna girmeden ve onu yaşamaya başlamadan evvel, bize onun anlamını gösteriyor. Bu ön hazırlık dönemi Büyük Paskalya Orucu başlamadan önceki beş Pazar gününü kapsıyor. Bunlardan her birine dair İncil’de özel bir pasaj bulunmaktadır ve her biri de kökten bir tövbe olayına değinmektedir. Büyük Paskalya Orucunun ilk duyurusu Zakkay’dan bahseden İncil pasajının okunduğu Pazar günü yapılıyor (bkz. Luka 19, 1-10). Çok kısa boylu olup İsa Mesih’i göremeyen bir adamın hikâyesidir bu, fakat buna rağmen öylesine hararetli bir arzuyla görmek istiyordu ki O’nu bunu başarabilmek için bir ağaca çıktı. İsa da onun bu arzusuna yanıt verdi ve onun evine ziyarete gitti. İşte bu yüzden bu ilk duyurunun teması arzudur.

İnsan arzularının peşinden gider. Hatta diyebiliriz ki insan bütünüyle bir arzudur ve insan tabiatı hakkındaki bu temel psikolojik gerçeği İncil de tanıyor: “Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır” (Matta 6, 21) diyor İsa Mesih. Susmak bilmeyen bir arzu insanın fizikî sınırlarını bile aşabiliyor. İnsan bir şeyi şiddetle arzuladığında, “normal” şartlarda yapmasının mümkün olmayacağı şeyler yapabiliyor. “Kısa” da olsa kendini aşabiliyor. Öyleyse tek sorun doğru şeyler arzulayıp arzulamadığımızda, içimizdeki arzunun gücünün ne kadar doğru bir sonu hedefleyip hedeflemediğinde ya da insanı “işe yaramaz bir arzu” olmaktan ayıran ince çizgide. Zakkay “doğru” olanı arzuluyordu, Mesih’i görmeyi ve O’na yaklaşmayı istiyordu.

Zakkay tövbenin ilk sembolü, çünkü tövbe bütün arzunun derin tabiatını keşfetmekle başlar: Allah’a ve O’nun adaletine duyulan arzunun, gerçek hayata duyulan arzunun. Zakkay “kısa”, önemsiz, günahkâr, sorumluluk hissi sınırlı, fakat kuvvetli arzusu tüm bunları aşıyor. Bir nevi Mesih’i kendisine dikkat etmeye “zorluyor”. O’nu evine getiriyor. İlk duyuru, ilk çağrı işte tam da bu! Bizim üzerimize düşense benliğimizde bulunan en gerçek ve en derin şeyi arzulamak,  Mutlak Olan’a içimizde duyduğumuz açlığı ve susuzluğu tanımak, bilsek de bilmesek de, O’ndan koptuğumuzda ve arzularımızı uzaklaştırdığımızda,  işte o zaman, gerçekten de “işe yaramaz bir arzu” oluyoruz. Ancak eğer derinden arzularsak, gerçekten arzularsak, o zaman Mesih cevap veriyor.

Yazan: Peder Aleksandros Şmeman     Çeviri: r. N.      28/1/2024

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hararetli arzu