/ Makaleler / Haysiyetsiz Bir Üçlü

Haysiyetsiz Bir Üçlü

 

      Bir keresinde ve her zaman Allah, vardı. Belli bir zamandan sonra insanlar da var olmaya başladılar.
      Fakat yeryüzünden insanlarla ilgili gelen bilgiler, gün geçtikçe kötüleşiyordu. Allah’ın dönem dönem onları yeniden kendilerine getirmek için gönderdiği temsilcileri aracılığıyla sarf ettiği bütün çabalara rağmen insanların durumu kötüden daha da kötüye gidiyordu.
      Bu durum karşısında Kutsal Üçlü bir toplantı yapıyorlar. Bu çıkmaza bir çözüm bulabilmek için konu üzerinde insanların da fikirlerini ve önerilerini dinlemeye karar veriyorlar.
      Birkaç gün sonra insan ırkının temsilcisi olarak seçkin bir şahıs geliyor, insanlar arasında sözü dinlenen ve ağırlığı olan, imparatorun yakın bir danışanı. Kendisinin tercih edilmesinden aldığı cesaretle hemen konuşmaya ve önerilerde bulunmaya başlamaya geç kalmadı.

     – Bazı önlemler alınmasını öneriyorum.
     – Ne gibi?
     – Ateşten kılıçlarıyla melekler yeryüzüne inip insanları uyarmalı.
     – O zaman özgürlüklerine ne olacak?
     – Sonradan başlarına gelecek iyiliği düşünürsek, bir süreliğine özgürlüklerinden mahrum olmaları bir şey değil.
     – Fakat, özgürlük olmadan bir iyilik gerçekleşebilir mi?
    Saygın danışman bu soru karşısında çaresiz kaldı. Hoşa gitme arzusuyla, Allah’ın beğenisini kazanabileceğini düşündüğü bir öneride bulundu.
     – Onları uyarmek ve onlara öğüt vermek üzere sizin temsilcileriniz gönderilsin.
     – Bu zaten daha önce aldığımız ama çok sefer başarısız olan bir önlem.
     Saygın danışmanın yine kafası karıştı. Sonra aklına yeni bir fikir geldi.
     – Genel bir af çıkartın. Göğün balkonuna çıkın ve insanlara, size karşı yapmış oldukları hakaretleri affettiğinizi, günahlarının artık silindiğini duyurun.

      Bunu yapamam çünkü onların yaptıklarından ötürü kendimi aşağılanmış hissetmiyorum. Ama eğer senin önerdiğin gibi genel bir af çıkarmış olsam da, bu gerçekten onlara yardım edebilir mi? Edemez diye düşünüyorum. Sorun benim insanlarla olan ilişkimi düzeltmem değil. Zaten bu ilişki hiçbir zaman bozulmadı. Fakat onlar bizzat kendileri, kendileriyle olan ilişkilerini düzeltmeli. O yüzden böyle bir durumda dışarıdan alınan önlemlerin çok da bir anlamı yok, çünkü bu değişiklik eğer gerçekleşirse insanların içinde gerçekleşecek, herkesin kendisinin karşısında  kendisini doğru konumlandırmasıyla alakalı.
      Danışmanın artık diyecek bir sözü kalmamıştı. O an aklına eskiden zor durumlarda uyguladığı ve işe yarayan bir taktik olduğuna inandığı taktiği uygulamak geldi.
      – “Siz ne önerirdiniz?”, dedi yapmacık bir saflıkla.
      – Oğlu’mu dünyaya göndereyim diyorum.
      – Kabul edilemez!, diye ağzından kaçırıverdi bir anda. Daha sonra söylediğinin uygunsuz, hadsiz olduğunu fark etti ve hemen toparlamaya çalıştı.
– Belki, yorumum biraz aceleci oldu. Sanırım karşı çıkmıyorum. Ancak Kendisinin konumuna uygun bir şekilde yeryüzünde görünmesi doğru olacaktır.
– Nasıl yani?
– İşte canım mesela bir yıldızın üzerinde, meleklerden oluşan bir orduyla birlikte gelmesi uygun olabilir.
– Fakat o şekilde insanların vicdani özgürlüklerini ihlal etmiş olmaz mı?
Al işte yine, diye düşündü içinden sinirle danışman. Yine önceki taktiğine başvurdu.
– Sizce nasıl olmalı bu gönderiliş?
– İnsan olmasını düşünüyorum.
– “Ne dediniz? İnsan mı? Fakat bu sahip olduğu konuma ve değere tamamen zıt!”, kendini tutamadı. “Onursuzca!”, yine kendini tutamadı. “Böyle bir şeyi nasıl düşündünüz?”.
       – İnsan olsun derken, insan gibi görünsün demek istemedim. Tam anlamıyla insan olsun demek istiyorum, ölümlü bir kadından doğarak.
       “Acaba benimle alay mı ediyor?” diye düşündü sevgili danışmanımız, rahatsızlığını belli ederek. “Acaba benim aklımı denemek için mi böyle diyor?”.
       – Onuru zedelenmiş şekilde, “düşüncelerinizi takip edemiyorum” dedi. Yani anne karnındaki süreçten, doğum evresinden, anlamsız bebeklik yıllarından… Dehşete kapılmış şekilde durdu. Allah’ın onunla dalga geçtiği düşüncesi daha mantıklı geliyordu. Ona anlam dolu gözlerle dikkatlice baktı. En azından itibarı zedelenmesin istiyordu.
       Allah insanın durumunu hissetti. Bu da diğerleri gibiydi. Kendi dünyasına hapsolmuş. Yalnızca “Sezar’ın hakkını Sezar’a veren” bir hizmetçi. Sonra ona fikrinden bahsetmeye devam etti.
     – Sanırım beni iyi anladınız. Ölümlü bir kadından doğsun diyorum. Hem de başkentte, sarayda değil. Önemsiz bir yerde, mesela Beytlehem’de bir yemlikte doğsun!
       Tüm bunlar artık danışmanı aşıyordu. Kendisiyle alay edildiğini düşündü. En azından ağırlığını korumak istedi. Ciddi bir üslup takındı ve şöyle dedi:
     – Kendi adıma ve tüm insanlık ırkı adına önerinizle hemfikir olmadığımı söylemek isterim. Lütfen tutanaklara geçsin.
     Bu cümleyle toplantı bitti. Allah onu kapıya kadar geçirip yolcu etti, işbirliği için teşekkür etti.
     Danışman çok sinirli ve alt üst olmuş bir şekilde gitti. Yol boyunca kafasında bir soru dönüp duruyordu. Nasıl oldu da Allah tüm bunları, şaka için bile olsa, düşünebilmişti?

                                                                          İlias Vulgarakis, İlahiyatçı.  22 Kasım 2023, Gökçeada

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Haysiyetsiz Bir Üçlü