İmanın meyveleri
Bugünün Pazar pasajında iki olay anlatılıyor: biri iki kör adamın iyileştirilmesi, diğeri ise hem sağır hem de cine tutsak bir adamın iyileştirilmesi. Bu iki mucizenin ortak noktası ve öne sürülen unsuru, Rab’bin kişiliğine ve O’nun hastalıkları iyileştirme gücüne olan imandır.
İman ve İmansızlık
İman, belirsiz ve soyut bir teori, güzel bir ideoloji ya da fayda sağlamayı amaç edinen bir dini görüş değildir. Ortodoks Hristiyan İnancı bir deneyim, yaşam ve varoluş biçimidir. İnançlı olmak, Mesih’in hayatını kendi hayatım olarak kabul etmek anlamına gelir. İnanç yoluyla, kişi, yaşadığı Cennetten uzak bu dünyada mekân ve zaman sınırlamalarını aşar ve dünyevi olandan ilahi olana, geçici olandan ebedi olana, akıp gidenden sabit olana, ölümden gerçek hayata geçer. İnanç aracılığıyla kişi gökyüzünün Tanrı’nın ihtişamını ilan ettiğini görür, Yaratıcı’nın dünyadaki öz verici, hayat verici ve mükemmelleştirici lütfunu algılar. Bu iman, bir kişinin düşünce yapısını sorgulayıp doğru yola dönüştürebilir. Öte yandan, Tanrı’ya olan imanın reddedilmesi akılsızlık olarak değerlendirilir; zira Mezmur yazarı Davud’un çarpıcı bir şekilde söylediği gibi: “Akılsız içinden Tanrı yok” der (Mezmur 14:1).
Ortodoks Hristiyan İnancı
İnancımız, Kutsal Üçlü Tanrı’nın Mesih aracılığıyla dünyaya tezahür etmesinin kabulü ile başlar ve Kilise Topluluğu içinde, manevi mücadele sonucu, Kutsal Sakramentler yoluyla, Tanrı’nın suretinde ve benzerliğinde yaratılmış insanın Mesih’le karşılaşması ve birleşmesiyle tamamlanır. Bu karşılaşma ve birleşme, iman eylemlerinde, yani inanç işlerinde kendini gösterir; çünkü eylemler olmadan iman ölüdür ve tersine, iman olmadan eylemler sadece biçimlerden ibarettir, diğer motive ve hedeflerle, genellikle kişisel onay ve yüceltme amaçlarıyla motive etmeye dayalı faaliyetlerdir, komşuya sevgi eksikliği ile doludur. Ortodoks Hristiyan İnancı bize başkaları için dua etmeyi, paylaşmayı, başkalarının sevinçlerinde sevinç duymayı, üzüntülerinde üzülmeyi, ebedi yurdumuzu düşünmeyi, sabırlı olmayı, umut etmeyi, öz disiplin geliştirmeyi ve sadelik ve tutumluluğu takdir etmeyi öğretir.
İmanın sırrının deneyimlenmesi
Maalesef, akılcı düşüncenin ilkeleriyle yetişmiş olan modern insan, yaratılmış insan bilgisini Tanrı’nın iradesine olan inançtan daha önemli görmektedir. Kendi egosunun kabuğuna hapsolmuş olarak sadece kendine, kişisel yargısına güvenir ve Tanrı’yı görmezden gelerek, Mesih’i kişisel yaşamından dışlar. Bir kişinin şüphesiz bilimsel ve teknolojik alanlarda önemli bir ilerleme kaydetmesi, günlük yaşamını kolaylaştırır, ancak sosyal, psikolojik, sağlıkla ilgili, çevresel ve diğer sorunların daha derin sonuçlarını yaşar ve kendini bir çıkmazda bulur. Kendini şanslı olarak görürken, aslında talihsizdir. Sonunda, ölümlülerin ortak kaderine boyun eğer. Bu kader, hiçbir yaratılmış gücün aşamayacağı bir kaderdir: çünkü dünya görüşlerinden kaynaklanan bir bakış açısıyla ölüm, hem fiziksel hem de ruhsaldır.
İmanın sırrını yaşayan Hiristiyanlar, çevremizdeki zayıflıkları ve hayatın acılarını manevi egzersizler ve mücadeleler olarak görürüz. Hayatımızdaki çeşitli olayları Tanrı’nın bizim için olan iradesinin tezahürleri olarak kabul eder ve bu olaylar arasında, bize verilen görevden hareketle kendi gayretlerimizi ortaya koymaya çalışırız. İnancımıza uygun şekilde yaşarız ve dünyanın zorluklarına teslim olmaz, onun tarafından özümlenmeyiz. Nuh Gemisi misali Kilisenin içinde bulunarak, Mesih’le mistik bir birliktelik yaşar, iyi ve doğru olanı ayırt eder ve değerlendirir, bu geçici yaşam için manevi öncelikleri dikkatle belirleriz. İnandığımız Tanrı, Kutsal Üçlü Tanrıdır; uzak bir varlık, erişilemeyen bir tanrı veya soyut bir güç değildir. Bizim için beden almış, acı çekmiş ve çarmıha gerilmiş olan ve Dirilişiyle bize sonsuz hayat umudu ve fırsatı veren Tanrı, hayatımızda sürekli olarak mevcuttur.
† Ὁ Φ. Ἀ. Foni Kiriou (Rab’bin Sesi) 32 numaralı broşürden alıntılanarak tercüme edilmiştir 11 Ağustos 2024 Pazar günü