/ Azizler ve din adamlarımız hakkında tanıklıklar / 10. Derbe’de

10. Derbe’de

10. Derbe’de

 

 

Geri geldiler..dine bağlı kalmak süretiyle  ve büyük acılardan sonra Tanrı’nın Krallığında yer almamız  mümkün olabilir. ”

  Mucizevi bir şekilde hayatta kalan Havari Aziz Pavluos’un Hatunsaray’da taşlanmasından sonra, her iki Havari oradan aynı gece ayrılmaya mecbur kaldı. Pavlos’un öldüğünü sanan fanatik Yahudiler, onun yaşadığını haber aldıkları takdirde, hiç şüphesiz yarıda bıraktıları işi tamamlamaya ve onu yok etmeye kalkışacaklardı. Pavlos, taşlandığı esnada aldığı yaraların izlerini tüm hayatı boyunca vücudunda taşıdı. Galatyalılar’a yönelik Mektubunda Rab İsa’nın izlerini vücudumda taşıyorum.” demekle muhtemelen bunu kastediyordu (Gal.6:17).

  Bir gün evvelden vücudunda açılan yaralar yüzünden, uğradığı korkunç kan kaybından ve katlandığı dayanılmaz acılardan sonra, bir at arabasının üstünde 40 kilometrelik bir çölden geçme gücünü bulduğunu göz önünde tutarsak, onun bedensel gücüne ve sabrına hayran kalmamamız mümkün değil! Yolculuğu küçük ve ücra bir dağ kasabası olan Derbe’de son buldu.

  Pavlos’u ölü sanan Yahudiler, onu yeni faaliyet sahasında hiç rahatsız etmediler. Derbe’de iki Havari ”Elçilerin İşlerinde” sık sık adı geçen ve ileride Havari Aziz Pavlos’a Makedonya gezisinde eşlik ederken görünen Gayus’un evinde konuk edildi (Elç.İşl.20:4). Havari Aziz Pavlos’un, Derbe ve Galatya’nın geniş çevresinde faaliyetlerde bulunduğu dönemde taşıdığı ”izler” yüzünden yorucu ve ağrılarla dolu geçti. Pavlos çok kötü bir durumda bulunduğu için uzun bir süre yatakta kalması gerekiyordu. Pavlos’un yatağı, orada bile misyonerlik faaliyetlerinin üssü oldu. Böylece, Derbe’nin Kilisesi, Galatya’nın diğer üç Kilisesi gibi acılarla kuruldu.

   Havarilerin Derbe’deki misyonerlik çalışmalarının bir seneden fazla sürdüğünü ve Ak gölün çevresinde bulunan diğer dağ köylerine kadar vardığını tahmin edebiliriz.

   Hristiyanlık Tarihinde İncil’in Nurunun, Derbe ve Hatunsaray’dan Tanrı’nın cemaatine, Büyük Vasil, din bilimci Aziz Gregorios gibi Kilise’nin büyük babaları ve Öğretmenleri tarafından, zengin Kilise gelenekleriyle tanınan komşu Kapadokya’ya kadar yayıldığını bilmemiz önem taşıyor. Acılarla geçen misyon dönemi, Azizlerin ve Kilise Babalarının hizmetleri için uygun ortamı yaratıyordu. İlahiyatı ve din görevlilerini onurlandıran tüm bu gelişmeler Havari Aziz Pavlos’un eseriydi.

 

Kiliselerin bakımı

  Barnabas ve Pavlos’un Kıbrıs ve Güney Anadolu’da ilk misyon gezilerini gerçekleştirmek amacıyla, Suriye’nin Antakya şehrinden yola çıktıklarından beri neredeyse dört yıl geçmişti. Bu çok yorucu ve verimli projenin tamamlanmasından sonra, Pavlos’un ilk düşüncesi biraz dinlenmek ve yeni bir program çıkarmak için memleketi Tarsus’a geri dönmekti. Fakat Pavlos’un ruhunu saran derin bir sorumluluk duygusu yoldaşı Barnabas ile birlikte bir çok zahmet ve fedakârlıkla kurdukları tüm Kiliselerin durumunu kontrol etmeleri gerektiğini söylüyordu. Suçlandığı ve üzüntü içinde terkettiği Hatunsaray, Konya ve Pisidya’nın Antakya kentinde bulunan Kiliselerin durumunu görmek ve tespit etmek için büyük bir heyecan duyuyordu. Yeni vaftiz edilenlerin cezalandırıldıkları dönemde, yılmamaları için özellikle devamlı eğitime ve manevi desteğe ihtiyaçları vardı. Böylece Havariler birkaç yıl evvelden geçtikleri ve vaaz verdikleri şehirlerde bulunan sadık dostlarını tekrar görmek amacıyla geri dönmeye karar verdiler. Fakat bu kez, inançlarına güç katmak için sadece imanlılara hitap edeceklerdi. Böylece, geri dönmek amacıyla yeniden yola çıktılar. Tehlikelerle karşılaştıkları şehirleri tekrar ziyaret etmekten hiç bir korku duymuyorlardı. Rab’bin onlarla birlikte olduğunu ve Rab’bin Müjdesini yaratan eserin sadece Tanrı’ya mahsus bir yapıt olduğunu biliyorlardı. Onlar sadece Tanrı’nın basit ve alçakgönüllü elçileriydi.

Derinlemesine bir işi organize etmenin gereği büyüktü. İmanlıların ibadet etmelerini ve manevi ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla her Kilisede gerektiği kadar rahip atadılar. Aynı zamanda müminlere dinlerine bağlı kalmaları tavsiyesinde bulunuyorlardı. ”Göklerin Krallığına kabul edilmemiz için bir çok acıya ve dışlanmaya katlanmamız lazım” diye imanlılara vaaz ediyorlardı (Elç.İşl.14:22-23). Rahipler ve piskoposların azizlerin özelliklerini taşımaları gerekiyordu. Havari Aziz Pavlos tarafından bu makamlara atanan bir din görevlisi, Pisidya yöresinde Aziz olarak tanınıyordu. Bu din görevlisi, Tanrı’nın gizemini ve Kilise’deki çalışmaları sürdüren her din görevlisinin, azizlerin özelliklerini taşımasını öngören yeni bir geleneğin yaratıcısı Seleukia piskoposu Artemon idi.

Havari Aziz Pavlos her zaman düşüncesinde taşıdığı ve dualarından eksik etmediği Galatya’daki Hristiyanlar için büyük endişe ve ilgi duyuyordu. Havari Aziz Pavlos’un, onların sık sık problem yarattıklarını haber almasından dolayı, Galatyalılar’a mahsus meşhur Mektubunu yollaması ve ikinci ile üçüncü misyon gezisi sırasında onları ziyaret etmesi bunun göstergesidir. İki Havari, Antakya’daki veda ayininden sonra Pisidya’dan Perge’ye doğru yöneldiler ve Perge’de ”Tanrı’nın sözünü duyurduktan sonra” sahil kenti Antalya’ya indiler (Elç.İşl.12:24-25). Böylece Dünya Uluslarına giden yol açılmış oldu ve İncil’in nuru ”her ırktan gelen erkek ve kadınların ruhunu” aydınlatmaya başlamıştı. Dünya Uluslarının ateşli Havarisi’nin geçtiği her yerde ”Ölümün ucunda ve gölgesinde yürüyenleri” (Yeş.52:7) Mesih’in nuru ile aydınlığa kavuşturan piskoposluklar kuruldu. Peygamber, bu noktada, “O müjdeci ki, esenlik duyuruyor. İyilik müjdesi getiriyor, kurtuluş haberi veriyor.” diye hitap edecekti (Yeş.52:7).

İnancın tohumu asırlar boyu bol meyve verdi ve bunun sayesinde bu bölgelerde Patara Başpiskopos’u Aziz Methodius, Demre Başpiskoposu mucizeler yaratan Aziz Nikolas gibi aziz Başpiskoposlar ve Azize  Thekla ile Azize Marina gibi ”Manevi dünyamızda, gökkubbeye  asılı sönmeyen fenerler” olarak sadelikleri ve alçakgönüllülükleriyle parlayan çok sayıda Şehitler ve Azizler çıkmış oldu.

İncil yazarı Luka’nın Elçilerin İşleri kitabında, Havari Aziz Pavlos’un Güney Anadolu’nun çevresini yeniden ziyaret ettiğini yazarak ilginç bir açıklamada bulundu. Milet’te toplanmış olan Efes rahiplerinden ayrıldığımız zaman, hemen denize açıldık ve ”Kos” adasına çıktık, ertesi gün Rodos’a doğru yola çıktık ve oradan Patara’ya yöneldik (Elç.İşl. 12:1). Havari Aziz Pavlos’un muhteşem misyonerlik faaliyetleriyle son kez bu topraklara ayak basması trajik bir şekilde gelişti. Roma’da yargılanması için kendisini alıp götüren muhafızların gözetimindeydi. İncil yazarı Luka anlaşıldığı gibi ona refakat ediyordu ve konuyla ilgili şunları yazdı; ”Kilikya’nın ve Pamfilya’nın denizini aştıktan sonra Likya’nın Demre kentine çıktık (Elç.İşl. 27:5).

İki Havari Rab’bin büyük koruması altında ilk misyon gezilerine çıktıkları Suriye’nin Antakya şehrine ulaşmak için Antalya limanından, Antakya’ya bağlı Silifke limanına ulaşan gemiye bindiler.

İki Havari sabırla, Hristiyanlara yönelik kanlı saldırılardan sonra zafere ulaştıkları yedi Kaleye geri döndüler; Salamis, Baf, Pisidya’nın Antakya şehri, Konya, Hatunsaray, Derbe ve Perge.

 

 Ses kaydιnι dinleyiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=uhZJ05nf5DY

Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 10

 

SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ,  AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

 

10. Derbe’de