/ Azizler ve din adamlarımız hakkında tanıklıklar / 2. Pavlos’un büyük değişimi

2. Pavlos’un büyük değişimi

                  2. Pavlos’un büyük değişimi

 

           ”Aniden gökten inen bir ışık onun benliğini sardı” (Elç.İşl. 9:3)

  Pavlos geçmiş hayatına baktığında onu iki döneme ayırıyor: ”İsa Mesih’den evvelki” dönem ve ”İsa Mesih’den sonraki dönem”

 Böyle bir değişime nasıl uğramıştı? Pavlos, Stefanos’a karşı yönelen büyük saldırıdan sonra, Nasıralı’ya inananların Kudüs’ü terkettiklerini ve başka yerlere dağıldıklarını haber almıştı. Fakat onların çoğu Yahudiler’in en büyük kolonilerinden biri olan Suriye’nin Şam şehrine gitmişlerdi. Böylece binlerce tutucu Yahudi, Pavlos’un ”hainler” diye tanımladığı bu insanlar tarafından tehlikeye giriyordu. Bu tehlikeli tarikat ortadan kalkmalıydı. Bunun üzerine, Pavlos Hristiyanların yargılanmalarını sağlamak amacıyla, onları kolayca tutuklaması ve Kudüs’e elleri bağlı olarak getirmesi için dini liderleri tarafından Şam’ın diğer Sinagog liderlerine yönelen tavsiye mektupları aldıktan sonra, diğer bağnazlarla birlikte yola çıktı. Saul avını yakalama tutkusundan bir türlü kurtulamayan bir avcı gibiydi. Kendisi, silahlarla iyice donatılmış bir gruba liderlik ederek Şam’a doğru yola çıktı. Sekiz gündür çölde ilerliyordu. Her yere hâkim olduğu takdirde, Musevi dininin silinmesine neden olacak bu ”tarikata” karşı duyduğu şiddetli nefret tüm benliğini sarıyordu.

 Saul böyle bir ruh durumunda bulunuyordu. Kendiliğinden hiç bir zaman Hristiyan olmayacaktı. Onun, karanlık ve derin bir uçuruma yuvarlanmak üzere olduğunu anlaması için, içinde ona gerçeği ifşa eden olağanüstü bir olayın olması gerekiyordu. Saul, yoldaşlarıyla birlikte, öğlen güneşinin yakıcı ışınları altında, Şam ovasının yeşil vahasına doğru ilerliyordu. Aniden gökyüzünden inen parlak bir ışık onu sardı. Saul göz kamaştırıcı ışığın etkisiyle yere düşerken, takipçileri de gözlerine inanamıyorlardı. ”Gökyüzünden inen güneşten bile parlak bir ışık beni ve benim yanımda olanları sardı.” (Elç.İşl.26:13). Gündüz gördüğü rüyada, alevlerin içinde, ciddi ve üzgün bir ifadeyle, şahane ve sakin gözlerini üstüne dikmiş ”semavi bir insanı” andıran bir simaya rastladı. (I.Kor.15:48). Böyle hararetli ve ifşa edici bir görüntünün karşısında her insan güçsüz kalıyor. Atalarının ve Kutsal Kitabın dilinde, tövbe etmesi ve değişmesi için, ona kendi ismiyle ”Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” diye hitap eden dokunaklı bir ses duyuldu. (Elç.İşl.26:14). Saul’un ruhu arınmaya ve artık kendisi de İsa Mesih’in yaşadığını hissetmeye başlıyordu. Stefanos ”İsa Mesih’i görüyorum” diye bağırdığı zaman doğruyu söylemiş olmalıydı!

  İnsanın ruhuna tesir eden anlar. ”Efendim, sen kimsin?” diye o soruyu sormasına dek, körlüğün ve cehaletin karanlığı içinde ne kadar zaman yaşadığını kimse bilmiyor. Kendisi de, bu sözleriyle artık şüphe etmediğini, fakat hayrete düştüğünü gösteriyordu. ”Ben İsa’yım” diye aldığı cevapla kendi kurtuluşunun onayını aldığını ve O’nun ”senin kovaladığın” sözleriyle beraber açıkça ne kadar trajik bir yanlışlıklığa düştüğünü idrak ediyordu.

  O zaman bir ışık, rüyasındaki ışık içine sızdı. Mistik bir gerçek, sel gibi tüm benliğini sardı. İsa Mesih’in şahsında Tanrı’ya şükretmesi ve tanıması için ona ışık tuttu (II. Kor.4:6). Yeni bir inancın ışığı ve gerçekleri içinde doğmaya başlıyordu. Kendisine yeni bir hayata başlayacağını gösteriyordu. Bu, ”İsa Mesih’e itaat eden” insanın özgür iradeye sahip olmasını gerektiriyordu (II.Kor.10:5). Kendisini sarsan dakikalarda yaşadıklarına dair içinde en ufak bir şüphe bile kalmamıştı. İleride Kilise’nin imanlılarına anlattığı gibi, Dirilen İsa Mesih’i gördüğüne ve O’nunla konuştuğuna emindi ve buna içtenlikle inanıyordu.

  Saul herşeye inanan, hayalperest sıradan bir insan değildi. Aksine realist ve iyi eğitim görmüş İsrailli bir öğretmendi.

Kutsal yazıların eskiden beri ”Mesih”diye bahsettikleri Dirilmiş İsa Mesih’in gündüz vakti bizzat karşısına çıktığına emin olduktan sonra Hayata Dönmüş İsa Mesih’e itaatini ifade eden bir tavırla,  ”Rab’bim ne yapmalıyım?” diye sorduğunu yazdığı mektuplarında defalarca belirtmiş bulunuyordu. İfşa etmek, davet etmek anlamını taşıyordu. O dakikadan itibaren kendisi, İsa Mesih’in ”Elçisi ve Kulu” olmuştu.  İleride yazdığı mektuplarında ”İsa Mesih’in Kulu” diye imzasını atıyordu. Saul geçirdiği şoktan, kendine geldikten sonra İsa Mesih’in ebedi sadık bir Elçisi ve Hizmetkarı olmuştu. Kendisine ”Kalk ve şehrin içine git, sana orada ne yapman gerektiğini söyleyecekler” diyen İsa Mesih’in buyruğuna kesinlikle uyması için nihai kararını almıştı (Elç.İşl. 9:6). Artık, Kilise ve Havariler gelecekte ona yön göstereceklerdi. 

    Göz kamaştırıcı ışığın yüzünden, o ana kadar gözlerini kapalı tutan Saul aldığı emirden sonra kalktı ve gözlerini açtı. Fakat hiçbir şey göremiyordu. Gözleri kör olmuştu. Şaşkınlık ve ikilem içinde kendisine sahip çıkacak olanlarla temas kurmaya çalıştı. Onlar da ardından, günümüze kadar Pavlos Kapısı (gate of Paul) diye bilinen Kale Kapısından geçerek onu şehre götürdüler. ”Pavlos’un Kale Kapısı bizi sağında ve solunda helenestik çağın örneği olan şahane Korint sütunları bulunan bir kilometre uzunluğundaki ”düz yola” çıkarıyordu.

   Pavlos gündüz rüyasında kendisine buyrulduğu gibi, Hristiyan cemaatinin liderlerini orada karşılamak için Yudas adlı bir Yahudi’nin evine doğru yöneldi. Niyeti belliydi, yeni din hakkında bilgi sahibi olacaktı ve ardından ilerdeki gidişi için kendisine verilen buyrukları bekleyecekti.

   Sağlıksız dini geçmişinden arınması ve yeni tanıdığı İsa Mesih’in gerçekleri üstüne yeniden doğması için üç günün geçmesi gerekti. Ardından İsa Mesih tarafından gönderilen ve yetmiş Havari’den biri olan Hananya, Saul’un yeni hayatının öncüsü olarak ona yönünü gösterdi. Hananya, ”Saul, kardeşim, yolda yürürken karşına çıkan Rab’bim İsa Mesih, senin gün ışığına tekrar kavuşman ve içinde Kutsal Ruh’u hissedebilmen için  beni buraya yolladı” diye açıklamada bulundu (Elç.İşl 9:17).

   Onun tekrar görmesini sağlayan gözüne sızan ışık değildi, fakat yeni çizmekte olduğu yeni yolunda, ruhunun ve var oluşunun karanlıklarını dağıtmaya başlayan içine sızan gizemli ışıktı.

    ”Saul, kardeşim!”, dini çevrelerde ilk defa duyduğu, fakat Mesih’e bağlı kardeşlerin, Kutsal alemi içinde âdet haline gelen ”kardeşim” kelimesi ona yabancı geliyordu. Korkunç Saul artık bir öğrenci olarak, Hristiyan dininin gerekçelerini ilk defa duyması için basit bir öğretmen olan Hananya ayaklarının dibine oturdu. Aynen, İsa Mesih’in öğrencileri ve havarilerinde olduğu gibi, yenidünya ile teması, içindeki öğrenme hırsıyla başladı.

 ”Saul, kardeşim, İsa’nın Mesih ve Tanrı’nın oğlu olduğuna inanıyor musun? ”Böylece, dinini itiraf etmesi için kendisini tahrik ediyordu. Saul, daha yeni yaşamının gereksinimlerini tamamlamadan, Altınsu nehrine inip orada, havari Hananya’nın ellerinden vaftizin nimetiyle kutsanmadan evvel, Mesih İsa’ya tereddütsüz tapma çağrısında bulundu. İlkin, İsa Mesih’den gelen nur sayesinde, manevi dünyada, Hristiyan sayılmasına rağmen, RAB İsa’nın Kilisesi’nde ”kardeş” olarak kabul edilmesi için Kutsal sayılan Vaftizin nimetini alması gerekiyordu.

  Gerçekten birkaç gün içinde, yeni adıyla havari Pavlos diye tanınan, eski Saul’un ruhunda gelişen bu büyük değişim ilginç bir durum sayılmaktadır. Bu pek tabii, onun aşırı coşmasından doğan bir anlık heves değildi, aksine bir ömür boyu süren bir histi. Bu muhteşem Tanrısal Güç, Havari Aziz Pavlos’un tüm hayatı boyunca, dayak yemesi, kırbaçlanması, hapse atılması gibi, rastladığı bu trajik durumlarda, hatta feci bir şekilde ölümü bulduğu esnada değişimini ve inancını ısrarla savunmasından belli oldu.

  RAB İsa’nın eski baş düşmanı ve daha sonra O’nun ”kulu” olan Havari Aziz Pavlos her Hristiyan’ın hatta en sonuncusunun bile inancına ve maneviyatına gösterdiği istikrarın ve sadakatin bir timsali olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ses kaydιnι dinleyiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=iRSPo32x9bY&t=67s

Havari Aziz Pavlus’un Hayatı – Bölüm 2

 

SOTİRİOS TRAMPAS, PSİDYA METROPOLİTİ,  AZİZ PAVLOS, DÜNYA ULUSLARINA GÖNDERİLEN ELÇİ

 

2. Pavlos’un büyük değişimi