/ Kilise / Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları Melekler (11)

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları Melekler (11)

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları Melekler (11)

 

  1. Bölüm

                                                    Düşmüş Melekler, şeytan

“Kusursuzlukta örnek biriydin, bilgeliğin ve güzelliğin eksiksizdi. Sen Tanrı`nın bahçesi Aden`deydin. Yakut, topaz, aytaşı, sarı yakut, oniks, yeşim, laciverttaşı, firuze, zümrütle, çeşit çeşit değerli taşla bezenmiştin. Kakma ve oyma işlerin hep altındandı. Bunlar yaratıldığın gün hazırlanmışlardı. Meshedilmiş, koruyucu bir Keruv olarak seni oraya yerleştirdim. Tanrı`nın kutsal dağındaydın, yanan taşlar arasında dolaştın. Yaratıldığın günden sende kötülük bulunana dek yollarında kusursuzdun. Ticaretinin bolluğundan zorbalıkla doldun ve günah işledin. Bu yüzden kirli bir şey gibi seni Tanrı`nın dağından attım, yanan taşların arasından kovdum, ey koruyucu Keruv. Güzelliğinden ötürü gurura kapıldın, görkeminden ötürü bilgeliğini bozdun. Böylece seni yere attım, kralların önünde seni yüzkarası yaptım…” (Hezekiel 28:12-19)

Tanrı’nın iradesini yerine getiren iyi ruhların haricinde, Tanrı’ya isyan eden ve kötülüklerini sürdüren kötü ruhlar da vardır. Bunlar iblisler veya şeytanlar olarak adlandırılırlar. Eski ve Yeni Ahit’ten ve Azizlerin yaşamlarından aktardıkları ile bunlar hakkında bilgi edinebiliyoruz.

Başlangıçta Tanrı iyi ruhlar olan melekleri yarattı. Bunlar Tanrı’nın iradesini yerine getirmek üzere özgür iradeye sahip varlıklar olarak yaratıldılar. Fakat bazıları Adem gibi kendi iradelerini takip ettiler ve Tanrı’ya karşı geldiler. Böylece şeytan isyan etti ve Tanrı’nın ona verdiği özgürlüğü kötüye kullandı.

İbranice orjinali satan olan ve dilimize Arapça’dan şeytan olarak geçen kelime düşman anlamına gelmektedir. Başlangıçta “sabah yıldızı, ışık meleği” (lusifer) olarak yaratılan şeytan (Yeş.14:12) kibre kapılarak Tanrı’nın tahtının üstünde bir tahta sahip olma arzusundan dolayı düşmüştür, Tanrı’nın Kutsallığından uzak kılınmıştır. Yeşaya peygamber şöyle yazar, “Ey parlak yıldız, seherin oğlu, göklerden nasıl da düştün! Ey ulusları ezip geçen, nasıl da yere yıkıldın! İçinden, “Göklere çıkacağım” dedin, “Tahtımı Tanrı`nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım; ilahların toplandığı dağda, Safon`un doruğunda oturacağım. Bulutların üstüne çıkacak, kendimi Yüceler Yücesi`yle eşit kılacağım.” Ancak ölüler diyarına, ölüm çukurunun dibine indirilmiş bulunuyorsun.” (Yeş.14:12-15). Şüphesiz şeytanın düşüşü, Aziz Luka İncil’inde RAB’bin belirttiği gibi olmuştur, “İsa onlara şöyle dedi: “Şeytan`ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm.” (Luk.10:18). Ona bağlı olan meleklerde onunla birlikte Tanrı’ya isyan ettiler ve önderleri olan şeytanı takip ettiler. Önceki görkemli ışıklarını kaybederek karanlığa düştüler ve şeytanı takip eden iblisler (cinler) haline geldiler. Vahiy kitabında bu anlatımı açıkça görebiliyoruz, “Gökte savaş oldu. Mikail`le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. Büyük ejderha -İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan- melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı.” (Vah.12:7-9).

Şamlı Aziz Yuhanna bu konuda şöyle yazar:

“Başlangıçta iblis kötü olarak yaratılmadı, aksine iyiydi ve iyi amaçlar için yaratıldı. Yaratıcıdan kaynaklı hiçbir kötülük bulunmuyordu. Yaratılışına uyumlu olarak yaşamak yerine, özgür iradesi ile Yaratıcının ona bahşettiği onuru ve parlaklığı sürdürmedi ve Tanrı’ya karşı gelerek iyiden ayrılan ilk oldu. Artık onun içinde iyi hiçbir şey yoktur. Öyle ki, ışığın yerine dahi karanlığı koymuştur. İyilik aklın ışığıdır ama iblislerin işleriyle akıllar karanlıkla kaplanır. Şimdi sayısız göksel varlık onunla birliktedir, onu takip ederler ve onun düşmüşlüğünü paylaşırlar. Bu nedenle düşmüş tüm melekler, iblisler (cinler) olarak adlandırılır. Meleklerle aynı doğaya sahip olarak yaratılan bu varlıklar artık kötüdür ve kendi özgür iradeleri ile iblisi takip etmeyi seçmişleridir.”

Dilimize “cinler” olarak çevrilmiş olan düşmüş melekler diğer dillerde iblisler ve şeytanlar olarak geçer çünkü kötülüğün hizmetkarlarıdırlar. Türkçe Kutsal Yazılar’da cinler olarak tabir edilen bu düşmüş göksel varlıkların islami öğretideki cinlerle işleyiş anlamında veya yaratılışları anlamında benzerlikleri yoktur. Onlar şeytan gibi düşmüş meleklerdir ve Tanrı tarafından başlangıçta iyi olarak yaratılmışlardır. Hezekiel peygamber’in anlatımında da gördüğümüz gibi iblis başlangıçta Keruvlardan biri, bir başmelektir fakat düşüşü ile bu yetkisini kaybetmiştir. Cinler olarak tabir ettiklerimizde şeytanın peşinden giden meleklerdir. Melek olarak tabir ettiğimiz ilahi varlıklar temizliği ve kutsallığı temsil ettikleri için düşmüş melekler melek olarak adlandırılmazlar, onlar şeytanlar veya iblisler olarak adlandırılırlar. Nitekim Eyüp peygamber kitabında da gördüğümüz gibi, şeytan ilahi varlıklarla aynı tutulmaz. İlahi varlıklar Tanrı’nın huzuruna gelen yetkili meleklerdir fakat kitaptaki anlatımda şeytan bunlardan farklı tutulur. Çünkü o içindeki iyiliği ve kutsallığı tamamen kaybetmiştir ve artık Tanrı’nın Başmeleklerinden biri değildir.

 

                                                       Kötülük ve şeytan

“Kötü”nün Türkçe sözlüklerdeki kelime anlamına baktığımızda amaca uygun olmayan, kusurlu ve yetersiz olan, korku ve endişe verici olan, zarar, acı ve rahatsızlık veren, zararlı etkide bulunan, ahlaki bakımdan iyinin karşısında yer alıp, yanlış ya da kabul edilemez olan şey, mutluluğa, ideallere, amaca ulaşmayı engelleyen durum veya oluşum için kullanılan niteleme olarak açıklandığını görürüz.

“Kötülük” ise doğadan gelen ya da bilinçli insan eyleminin sonucu olan ve insan varlığına dünya yaşamında büyük zarar veren duruma ya da oluşuma daha genel bir çerçevede verilen addır.

Tarih boyunca iyilik ve kötülük kavramları sürekli tartışılmış ve bu tartışmaların merkezinde hep Tanrı hedef alınmıştır. Filozoflar kötülüğün temelini bulma çabalarını Teodise (Tanrı savunusu) tartışmaları altında yürütmüşlerdir. Felsefe tarihinde ilk Teodise, Yunan filozof Platon’a aittir ve sonrasında yüzlerce yıl bu tartışmalar sürmüştür. Birçok filozof ve Hıristiyan din bilgini bu konuda uzun uzadıya yazılar yazmıştır. 19. yüzyılda yaşamış olan Alman filozof Kant bu konuda diğerlerine nazaran daha doğru bir yaklaşımla, “insan aklı böylesi insan zekasını aşan bir sorunu çözebilecek yetenekte değildir” der, nitekim Alman filozofun bu mantığını oluşturanda Kutsal Yazılar’dır (Rom.11:33-34).

Mantıksal olarak, kötülüğün oluşmaması için iyiliğin kendi sınırları içerisinde muhafaza edilmesi gerekir. Elbette ki Tanrı’nın iyiliği sınırsızdır fakat geçici bir zaman için, özgür iradenin bir ürünü olarak ortaya çıkan kötülük dünya yaşamında yer almaktadır. İyililik, dokunup koklayabileceğimiz veya ölçüm aletleri ile çeşitli miktarlara ayırabileceğimiz maddesel bir kavram değildir, bu yüzden kapladığı bir alanı, bir hacmi veya bir ağırlığı yoktur. Soyut bir kavram olarak iyilik, kendi içerisinde özgürlüğüde barındırır. Aziz Elçi Petros bize, özgürlüğün kötülük yapmak için bahane edilebileceğini söyler (I.Pet.2:16). Yani bu arzudan ve dürtülerden kaynaklanan bir sınır aşımıdır. Özgür irade sevginin sunumudur, aksi halde sevgi zorunluluktan doğar bir hale gelirdi, ki o zaman sevgi sevgi olmaz, bir mahkumiyete, zorunlu boyun eğişe dönerdi. Bu yüzden Tanrı başlangıçta canlıları yarattığı zaman, onları kendisine mahkum etmemiş, aksine onlara özgür irade vererek, sevginin kutsallığında, kendi öz iradeleri ile yer almalarını istemiştir. Tanrı kendi adaleti içerisinde yarattığı özgür varlıkları iyilik sınırları içerisinde ve özgür iradeleri ile yaratmıştır. Yani yaratılmış olan varlıklar kendi iradeleri ile Tanrı’dan bir adım uzaklaştıklarında bu iyilik sınırlarının dışına taşmış oldular ve düşüş başladı. Burada verilebilecek en bariz örnek, Tanrı’nın benzerliğinde yaratılmış olan Adem’in arzularına yenik düşerek kötülüğe nasıl kapı açtığıdır. Burada kötülüğün Adem’den önce varolduğunu fakat kötülüğün oluşumu için bize açıkça bir örnek verildiğini görebiliyoruz. Adem, yılanın onu ayartmasından ziyade kendi arzularına yenik düştüğü için günahkar oldu ve Tanrı’dan uzaklaştı. Uzaklaştı çünkü iyiliğin kaynağı olan Tanrı görkemli bir ışık, oysa kötülük karanlıktır. Tanrı’da karanlık yoktur (I.Yuh.1:5) ve Adem karanlığa adım attığı için ışıktan uzaklaşmış oldu. Bunun gibi iyi olarak yaratılmış olan meleklerde arzularından kaynaklı, karanlığa adım atmış ve ışıktan uzaklaşmışlardır. Ama insan ile düşmüş melekler arasındaki fark; insanlar tövbe ederek ışığa yürüyebilecekken, iblisler karanlığı sahiplendikleri için sonsuz mahkumiyet almışlardır (Yahuda 1:6).

İblisin düşüşüne veya kötülüğün varolmasına dair birçok soru mevcut elbette. Kutsal Yazılar’ı dikkatlice incelemeyen veya Kutsal Ruh’un yönlendirimiyle açıklamalar yapmış Azizlere kulak vermeden insanlar bu soruların cevabını bulmaya çalışırlar. Çoğu zaman bilim adamlarının açıklamalarına kulak verir ve o açıklamaları genişleterek yanıta kavuşmak isterler. Tanrı tanımaz birçok insan, Tanrı’nın neden iblisi yarattığını veya kötülüğün nasıl oluştuğunu sorgulayarak, Tanrısız insanlar yaratma çabasındadırlar. Birçok bilim adamına göre kötülük, iyiliğin olmadığı yerdir. Halbuki iyiliğin olmadığı bir yer yoktur. Daha öncede değindiğimiz gibi iyilik bir madde değil bir eylemliliktir. Mutlak iyiliğe sahip olan Tanrı, yarattığı her şeyi bu iyilik içerisinde yaratmıştır. Bu durumda her şeyin yaratıcısı Tanrı olduğuna göre, iyilik her yerdedir. İyilik gibi kötülükte bir eylemliliktir ve iyiliğin olmadığı yerde değil iyiliğe sırt çevirildiği veya iyiliğe karşı kör olunduğu zaman ortaya çıkar. Kötülüğün oluşumundaki bir diğer etken ise, mutlak iyiliğe karşı kendi iyisini oluşturma çabasıdır. Tabii mutlak iyilik dışında iyilik olamayacağı için, burada bireysel bir arzu vardır ve oluşturulmak istenen iyilik, şahsi çıkarlara dayanan ve diğerlerini yok sayan bir iyiliktir, ki bu kötülüğün evrimidir.

İşte iblisin kötülüğünü veya kötülüğe düşerek kötülüğün kaynağını oluşturduğunuda bu mantıkla çözebiliyoruz; Tanrı’nın iyiliğine sırt çevirmesi, özgür iradesi ile kendisini arzuları doğrultusunda karanlığa mahkum etmesi, kendisi için iyi olduğuna inandığı Tanrı’nın tahtından daha yüksekte bir tahta sahip olma tutkusu…

Elbette bütün bunları Kutsal Yazılar’ın ve yaşamış olan Tanrı’nın kutsallarının bizlere aktardıkları deneyimler ve esinlemelerle biliyoruz. Fakat Aziz Elçi Pavlos’un söylediği gibi, daha detaylı bilgiyi anca Tanrı’nın huzur diyarına ulaşabildiğimiz taktirde öğrenebileceğiz; “Şimdi her şeyi aynadaki silik görüntü gibi görüyoruz, ama o zaman yüz yüze görüşeceğiz. Şimdi bilgim sınırlıdır, ama o zaman bilindiğim gibi tam bileceğim.” (I.Kor.13:12).

                                            

                                         Kötü Ruhların Varlığı

 “Peygamberlerin sözleri bizim için daha büyük kesinlik kazandı. Gün ağarıp sabah yıldızı yüreklerinizde doğuncaya dek, karanlık yerde ışık saçan çıraya benzeyen bu sözlere kulak verirseniz, iyi edersiniz.” (II.Pet.1:19).

Fiziksel özelliklerimizle iblisleri göremeyiz fakat onları nasıl yenilgiye uğratacağımızı öğrenebiliriz. Bu bilgiye ulaşabileceğimiz kaynağın, Kutsal Ortodoks Kilisesinde yaşam bulmuş olan, yaşayan Kutsal Kitap ve deneyimlerini bizlere aktaran Tanrı kuşanmış Kutsal Babalarımızın öğretileri olduğu kuşkusuzdur. Kutsal Yazılar’ın daha en başında iblisin gerçekten mevcut olan bir varlık olduğu ile karşılaşırız. Yaratılış kitabındaki anlatımdan biliyoruz ki şeytan, yılan kılığına girerek ilk atalarımızın yanına gitmiş ve Tanrı’nın buyruğuna karşı gelmeleri için onları ayartmaya çalışmıştır (Yar.3:1-19).  Tanrı’nın Kutsal peygamberi Süleyman’da buna değinerek, insan hayatını harap eden günahın ortaya çıkışının temel nedeninin şeytan olduğunu söyler, “Oysa Tanrı insanı yok olmayacak şekilde yarattı, Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Şeytanın çekememezliği dünyada ölümü getirdi, şeytanla arkadaşlık yapanlar bu gerçekle karşılaşacaklardır (Bilgelik 2:23-24). Bu nedenle şeytan, “başlangıçtan beri katil” olarak adlandırılır (Yuh.8:44).

Yasanın Tekrarı kitabında peygamber Musa’nın, kötü ruhların varlığının açıkça farkında olduğunu görüyoruz. İsrailoğullarına yasanın açıklandığı kitapta peygamber Musa, kurbanlarını Tanrı’ya değilde iblislere sunduklarını yazıyor (Yas.Tek.32:17). Aziz Altın Ağızlı Yuhanna bunu açıklarken, “İsrailoğulları putlara kurbanlar sundular ve o putların içinde iblisler bulunuyordu” der.

Eyüp kitabında iblisin, doğru bir adam olan Eyüp’e işkence ettiğini (Ey.1:6-22), peygamber Davut’u İsrail’in sayısı hakkında kışkırttığını (I.Tar.21:1) ve Kral Saul’u nasıl delirttiğini (I.Sam.16:14-15) görüyoruz. Krallar kitabında (I.Kr.22:19-23) ve peygamber Zekeriya kitabında (3:1-2) iblisin kişisel özellikleri olan kıskançlığı, düşmanlığı, yalancılığı, kurnazlığı ve kötülüğü görüyoruz. İlkin, İsrail’in Kralını Tanrı’ya ihanete davet etmek ister, yalanın ruhu halinde peygamberlerin ağzında yer alacağını ve onları aldatacağını açıklar. İkincide ise, İsrail halkını karalamaya çalışır. Kutsal Elçi, Müjdeci ve İlahiyatçı Yuhanna, Tanrı Oğlu’nun dünyaya gelişi ile kötü ruhların bağlandığını söyler, “Günah işleyen, iblistendir. Çünkü iblis başlangıçtan beri günah işlemektedir. Tanrı`nın Oğlu, iblisin yaptıklarına son vermek için ortaya çıktı.” (I.Yuh.3:8, Mat.12:24-29, Yak.219). Bu ayetten anlıyoruz ki, iblis insanları inançlarından, gerçekten uzaklaştırdı ve düşüşü getirdi. Zaten iblis kötü biri olmasaydı, Mesih’in dünyaya gelmesi gerekmezdi. Aksi halde tüm Hıristiyanlığı reddetmek gerekirdi çünkü bütün Kutsal Yazılar bize Mesih’in, günahın tohumunu eken iblisin kötü işlerini bozmak için geleceğini ve geldiğini anlatır. O bizi kötü olandan kurtarır!

İsa Mesih Yahudilere şöyle diyor, “Siz babanız iblistensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. Başlangıçtan beri o katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır.” (Yuh.8:44). Öğretilerde ve benzetmelerde Mesih bize, iblisin ve tüm kötü ruhların, insanlığa zarar vermeye çalıştığını öğretir. Bu yüzden Mesih İsa gelişi ile son yargısınıda bildirmiştir, “Ey lanetliler, çekilin önümden! İblisle melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!” (Mat.25:41).

Bu nedenle RAB’bimiz bizlere dua etmeyi öğrettiği zaman, “kötü olandan bizi kurtar” dedi. Bu duanın sürekliliği olduğuna göre, Mesih’i takip edenlerin ve Kutsal Ortodoks imanına sahip olanların buna belirli bir süre katlanmaları gerekiyor demektir. Açıkçası, Aziz Matta İncil’inde bize, kötü olana katlanmamız gerektiği ama kötülüklerini bilerek ondan uzak durmamız gerektiği öğretilir. Hatta öyle ki, bu dünya yaşamında kötülük iyiliği yeniyor gibi görünür. Mesih, maddecilik ve duygusallıkla esareti altına girdiğimiz bu dünyanın prensinin esaretinden bizi kurtarmak için gelmiştir. Ve dünyanın sonuna kadar katlanmamız gereken iblise karşı bize Kutsal, Evrensel ve Elçisel Ortodoks Kilise’sini bir kurtuluş gemisi olarak vermiştir. Bu gemiye insanlar özgür iradeleri ile binerler ve Tanrı’nın sağlayışıyla kötülüğe karşı bir beden olarak mücadele ederler.

Yani imanımızla emin oluyoruz ki kötü ruhlar gerçektir ve bu bireysel varlıklar yaşamımız boyunca karşımıza çıkarlar. Sadece Kutsal Ruh tarafından aydınlatılmış olanlar bu iblislerin gerçek karakterini anlayabilirler ve onlara karşı savaşa bilirler, bu savaş içerisinde her zaman sağlam bir morale sahip olabilirler, onları mağlup edebilirler ve böylece kurtuluşa kavuşacak olanlara da güç verebilirler. Yalanın, ayartının ve tüm çirkinliklerin babası olan iblise karşı Kutsal Ortodoks Kilisemiz bizlere her ayinde ve her günlük duada Tanrı’dan bizleri, zararlı yılanın saldırılarından ve tehditkar varlığından korumasını dilememizi öğütler.

Aziz Kronstadt’lı Yuhanna, “karanlıkta veya ölümün gölgesinde oturanlar asla Doğruluk Güneşi’ni göremezler” diyor.

                        

                                        Kötü Ruhların Meskeni

Tanrıya itaatkar bir melekken iblis cennette yaşıyordu. Kendisini diğer ruhlardan daha yüce ve bağımsız bir güç olarak görmeye başladı ve Tanrı onu ve onu takip eden diğer melekleri cennetinden kovdu. O zamandan beri “boşlukta” veya “dünyanın etrafında” yaşamaktadır. Bu bilgi bizlere Kutsal Yazılar aracılığı ile verilmiştir (Ey.1:7-22). Aziz Elçi Pavlos, iblislerin bu dünyanın üzerinde, gökte bir yerde olduğunu söyler, “Çünkü savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlıklara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır.” (Ef.6:12). Buradan, kıskançlıkla dolu olan iblisin kendisine bu dünya üzerinde bir yer bulduğunu, diğer kötü ruhlara komut ettiğini ve kendisine bağlı bir hiyerarşi yarattığını anlıyoruz. Aziz Büyük Athanasios bu konuda, “iblis, insan soyunun düşmanı, cennetten düşmüş olan, kendisine izin verilen alanda, bu göğün üzerinde bir yerde yaşamaktadır, öyle ki iktidarını bu dünyada bulunan iblislerden yüksek bir yerde tutarak onlara hükmetmektedir…, onların işbirliği ile insanları aldatmakta ve mücadele edenlere karşı savaşmaktadır. Aziz Pavlos’un yazdığı gibi, “Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız.” (Ef.2:2).” Aziz Yuhanna Hrisostomos 42. Mezmurun yorumunda, “Havada (üstümüzde) kaç tane şeytan var? Kaç tane kötü güç var? Şayet Tanrı onların yüzlerini göstermelerine izin verseydi, herhalde hepimiz delirirdik.” der. Eğer iblisler havayı kaplıyorsa, o halde her tarafımızı çevreliyorlar demektir. Aziz Keşiş Theophan, “ -Gökteki kötü ruhlar- belirtmesinin çevirisi ve anlaşılır hali, ruhların havada uçuştuklarıdır, havanın her yerde bizi kucakladığı gibi onlar her yerdedir. Onlar her zaman bizim yanı başımızdadırlar, nemli ve pis bir yerdeki sivrisinekler gibi.” diye yazar iblislerin meskeni hakkında. 

Bu yüzden RAB bize, “kötü olandan bizi kurtar” diye dua etmeyi öğretmiştir. Çünkü iblisler bizim gibi bu dünyada ve bizim etrafımızda yaşarlar.

                             

                                              Kötü Ruhların Etkisi

Kötü ruhların etkilerinden bahsettiğimiz kadar güçlerinden bahsetmeyiz. İblisler yalancı ve hilecidirler. Yani diyebiliriz ki iblislerin gücü, insanlarda yanılgı yaratacak kadardır. Aziz büyük Antoni bu konuda şöyle yazmıştır, “Bir kelime dahi doğru konuşamayan, yalancı iblislerden hatta onların lideri olan şeytandan korkmamamız gerekir… şeytanla aynı yapıya sahip olan bütün kötü ruhlar, yılanlar ve akrepler gibi, Hıristiyanların ayaklarının altına serilmiştir. Bu yüzden onların aldatıcılığından korkmamamız gerekir. Ayartmaları şüphesiz görünür ama bir süre sonra kaybolur, onlar herbir imanlıya zarar vermeye çalışırlar… Emin olmalıyız ki, Mesih’in yüceliği yanında onların kibri bir hiçtir.”.

Başlangıçtan beri o katildir ve yalanın, kötülüğün babasıdır (Yuh.8:44); ne zaman ki bunu unuturuz, işte o zaman yaşamımızda aktif hale gelerek bizi kutsallığa karşı duracak hale getirirler, çünkü kendisinin güçsüzlüğüne inanarak umursamaz bir halde yaşamaya başladığımız anda onların gücüne yenik düşmüşüz demektir. Kendilerini bize arkadaş olarak gösteren bu varlıklar, arzularımızın tatmininde bizi kamçılarlar, bu yolla birlikteliklerini kuvvetlendirmek isterler ve Tanrı sağlayışı haricinde hiç bir güç onları bizden uzak tutamaz.

Bazen kötü ruhlar kendilerini öylesine farklı gösterirler ki, biz bizi peşinden sürükleyen şeyin sevgiden yana olduğunu, bize güç kazandıracağını ve arzularımızın tatminine ulaşacağımızı düşünürüz. Oysa onlar iblislerdir, ayartının her halini bilirler ve imanlıları, Tanrı’ya aşkla bağlı insanları, Tanrı korkusu olan insanları kendi oyunları ile yaralamak ve düşürmek isterler. Ancak bizim güçsüzlüğümüzle onlar güçlü olabilirler aksi halde güçleri üzerimizde etkisizleşir. Zaten şeytan olağanüstü bir güce sahip olsaydı, yeryüzünde hiç kimsenin Hıristiyan olmasına izin vermezdi. O yüzden eylemleri kurnazlıkla doludur ve insan yaşamında etkisini anca kişilerin bireysel tercihleri sonucu gösterebilirler. Hatta kurnazlıkları o denli güçlüdür ki, imanlı olupta sadece genel iman kurallarını bilen ama gerçek Tanrı inancını bilmeyen fakat bildiğine inanan, araştırmayan ve yanlışlar karşısında azarlanmaktan nefret eden insanların, kendi yüreklerinde ve akıllarında kendilerince bir tanrı inancı yaratmalarını sağlayarak bunu gerçek Tanrı inancına karşı kullanırlar, yani iyi ve güzel olarak gözükerek mutlak iyinin karşısına dikilirler. Savunulan fikirlerin Kutsal Kitap kaynaklı olduğu iddia edilir. Gerçeğin yerine gerçeğe yakın yalanı koyarlar ve gerçekten adım adım uzaklaşırlar. Küçük oyunlarla başlayan iblis oyunları insanları böylelikle karanlığa sürükler ve gerçeğe karşı savaşır hale getirir. Bu noktada insanların Tanrı düşüncesini eksiksiz ve yorumsuz, Kutsal Kilisenin öğrettiği şekli ile kabullenmeleri gereklidir. Yoksa herkes kendi doğrusunu yaratarak iblisin peşinden sürüklenir.

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları Melekler (11)

Böylece diyebiliriz ki, irademizi onlara teslim edersek iblislerin yaşamımızda etkisi büyüktür. Tıpkı şeytanın etkisiyle dolan Yahuda İskariyot gibi; Mesih İsa’ya ihanetinden pişmanlık duyarak intihar etti. Görüyoruz ki yalanın ve aldanmanın gücü çok büyüktür, şeytanın etkisi yaşamımızı alt üst edebilir ve hatta kendimizi yok etmemizi dahi sağlayabilir. Etkisi sadece ruhsal olarak değil, fiziksel belirli şeylere bağımlılık olarak veya psikosomatik (fiziksel belirti olmaksızın vücutta beliren rahatsızlıklar) hastalıklar olarakta görülebilir. Kutsal Yazılar’da da açıkça görüldüğü gibi dünyada çeşitli aktivitelere sahiptirler. Örneğin bir insanın veya hayvanın içine girebilirler (Luk.8:29-33) veya Teofani bayramında suyun kutsanması sırasında okunan dualardan bildiğimiz gibi, suların içerisinde yer alabilirler.

Cennetten kovulduklarından beri Göksel Krallığa giremez oldular. Bu yüzden tüm dikkatlerini, onlar için tek ulaşılabilir yer olan dünyaya karşı yönelttiler ve burada insanlar arasına kötülük ekmek için uğraşmaktadırlar. Kötü aktiviteler haricinde hiç bir şey onları memnun edemez. İyilik krallığı olan Tanrı Krallığı onları içinde barındırmadığı gibi onlardan nefret eder. Göksel yerlere ulaşamayan iblisler, dünyadaki eylemleri ile Tanrı Krallığını yok etme çabası içerisindedirler (II.Kor.4:4). Kurtarıcımız İsa Mesih “iblis düşmanımızdır” der, iyi tohum ekili alana girerek, buğdayların arasına deliceler serpen bir düşman (Mat.13:24-25). İblis düşmandır, Tanrı’nın ve yarattıklarının düşmanı; ilk yaratılan insanı Tanrı’dan uzaklaştırarak ve etkisi altında tutmaya çalışarak düşmanlığını çok açık bir şekilde gösterdi. Şimdi ise, Tanrı’yı arayan insanların onu bulmasına engel olmak için elinden geleni yapmakta, saptırmakta, Tanrı adına inşaa ettiği farklı inanışlara yönlendirmekte hatta putlara tapmalarını sağlamaktadır. Aziz Elçi Pavlos’un söylediği gibi, paganların sundukları kurbanlar insanları Tanrı’ya değil şeytana taşımaktadır. Birçok mucizevi olay veya insan aklını aşan olay göstererek insanları peşinden sürükler çünkü günahlı insanlar bilmediklerinin gücünden etkilenmeye ve peşinden sürüklenmeye açıktırlar (Elç.İşl.13:10). Kendi çıkarları için kendisine ışık meleği süsü verebilir (II.Kor.11:14), bu görünüşü ile imansızlık ve çeşitli arzular uyandırabilir. Kutsal Elçi Petros Hananya’ya “nasıl oldu da şeytan`a uydun, Kutsal Ruh`a yalan söyleyip tarlanın parasının bir kısmını kendine sakladın?” der (Elç.İşl.5:3). Yani şeytanda bir vücutta hareket edebilir ve çeşitli fiziksel acılar verebilir.

Elçilerin öğretisine göre, dünyadaki tüm kötülüklerin sağlayıcısı şeytanlardır. Aziz Elçi Yuhanna’nın mektuplarında şöyle yazılıdır, “Günah işleyen, iblistendir. Çünkü iblis başlangıçtan beri günah işlemektedir…” (I.Yuh.3:8) ve Aziz Elçi Pavlos, “Kimisi zaten sapmış, şeytanın ardına düşmüştür.” (I.Tim.5:15) der. Kutsal Kitap, Müjde’nin ışığından uzak her beyinin iblis tarafından körleştirildiğini (II.Kor.4:4), bu insanların kendi iradelerini takip ettiklerini düşünerek şeytanın ağına düştüklerini öğretir (IITim.2:26). Hatta bazen oluşturduğu koşullar Tanrı hizmetkarlarının önünde dahi engel oluşturabilir (I.Sel.2:18).

İnsanlar üzerinde iblislerin etkisi kuşkusuz inkar edilebilecek bir şey değildir. Tanrı’ya imanla bağlı insanlara sürekli saldırırlar fakat etkin olabilecekleri alan günaha açık olan insanlardır. Kurtarıcımız RAB Tanrı İsa’nın söylediği gibi, günahlı olan eve girer ve oraya yerleşirler çünkü bu onlar için çok kullanışlı bir alandır (Mat.12:43-45). Aziz Elçi Pavlos’da günahın iblise tutsaklık olduğunu mektuplarında açıklar ve karşı durmak için en etkin silahın “tövbe” olduğunu vurgular; tövbe, Tanrı’yı yardıma çağırmak ve evin kapısını iblislerin suratına kapatmaktır (II.Tim.2:25-26). 

Kimsenin üzerine ölüm indiremez şeytan ve ölüleri diriltemez. Gücü elbette ki Tanri ile eşdeğer değildir, RAB Tanrı her şeye gücü yetendir ve bizler sadece O’nun yardımıyla iblislerden uzak durabilir ve korunabiliriz.

“Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de Senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Ayartılmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik Sonsuzlara dek senindir! Amin.” (Mat.6:9-13)

 

                               Mesih’in Gücü ve Kötü Ruhların Zayıflığı

“Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis`i, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı.” (İbr.2:14-15)

Hala iblisler açıkça aramızda çalışmaktadırlar, azımsanmayacak kazançlar elde etmektedirler ve birçokları üzerinde yoğun etkiye sahiptirler. İlahiyatçı Aziz Gregory bu konuda, “Mesih kendi iradesi ile iblisi tamamen yok etmedi, iyiler ve iblisler arasındaki savaşta hareket etmesi için belirli bir özgürlük tanıdı, böylece ondan daha zayıf olanlar tarafından yenilerek utanca düşmesini ve ateşin içerisinde altın gibi arıtılmış olarak erdemli mücadele edenlerin ise zafer kazanmalarını sağladı.” diye yazmıştır.

Mesih iblisin etkisini tamamen yok etmedi, iblisin ölüm korkusu ile kendisine köle ettiği insanları aydınlatarak iblisin gücüne büyük zarar verdi ve kötülüğün tuzaklarına düşmememiz için bizleri uyardı, bize silahlar verdi. Bunun için Elçi Yakup şöyle yazar, “Bunun için Tanrı`ya bağımlı olun. İblis`e karşı direnin, sizden kaçacaktır.” (Yak.4:7). Bizler kendi gücümüzle, iblislerin saldırılarına karşı durabilecek güce sahip olduğumuzu söyleyemeyiz. RAB Tanrı Mesih İsa’nın sağladığı silahları donanmak zorundayız; dua, oruç, ahlaki mücadele ve en değerlisi Kutsal Komünyon. Kurtuluşumuzun Tanri ile birlik oluşturduğumuz anlamına geldiğini, Kutsal Kilisedeki birliğin nasıl sarsılmaz bir kale olduğunu, sevginin karanlığın güçlerinde yarattığı tahribatı, Kiliseye sadakatin ve Kilisenin sözlerine itaatin bizleri ne denli güçlü kıldığını her zaman hatırlayalım.

Sonuç olarak şunu bilmeliyiz; iblise karşı savaşta, bize örnek olan insan gücü kullanarak kazandı ise bizde kazana biliriz; Mesih İsa’nın çölde iblis tarafından denenmesi Adem’in cennette ve İsrail’in çölde ayartılmalarını gösterir. İnsan bedeni almış olan Mesih İsa’nın itaati denenmiştir. İsa Mesih yeni Adem’dir, çöldeki denenmesi nihayetinde itaatin ne denli yüce olduğunu ve ittatin Tanrı ile bir olmak anlamına geldiğini göstermiştir. Kutsal Kilise her yıl Paskalya öncesi Büyük Oruç Döneminde Mesih  İsa’nın çöldeki kırk günlük çilesine katılmaktadır ve orada verilen savaşın gizemini anlamaya çalışarak Mesih ile bir olmak için Tanrı’dan merhamet dilemektedir.

Hala şeytanın etkisini görebilecek durumdayız ve özgür irademizi test edebiliriz. Çünkü özgür iradenin olmadığı yerde sevgi olmaz, sadece esaret olur. Özgür irademizle mutlak iyiye sarılabiliriz. Gözlerimiz sadece Tanrı’ya bakıyorsa, Aziz Elçi Pavlos’un sözlerini okuyarak umutla dolabiliriz, “Herkesin karşılaştığı denemelerden başka denemelerle karşılaşmadınız. Tanrım güvenilirdir, gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için denemeyle birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır.” (I.Kor.10:13).

Aziz Yuhanna Hırisostomos, neden iblis bizlere hala cazibeler sunuyor, sorusunun cevabıyla bizlere şunu öğretir;

“Tanrı iblisin bizleri cezbedici şeylerle ziyaret etmesine engel olmaz; birincisi, Mesih İsa’nın adıyla kendimizi yaşam veren Haç ile mühürlersek, iblislerden daha güçlü hale geldiğimizi görebiliriz; ikincisi, alçakgönüllülükle Tanrı’nın bizlere sağladığı hediyelerin ihtişamını anlayabiliriz; üçüncüsü, senin sabrına tanıklık edecek olan iblisler kendi güçsüzlüklerini fark ederler; dördüncüsü, yaşadıklarından dolayı daha dayanıklı ve güçlü bir hale gelirsin; ve beşincisi, kendi güçsüzlüğünün farkına vararak, seni kötü olandan kurtaranın gücünün ne denli eşsiz olduğunu anlarsın.

                       

                                                Ruhsal Mücadele

“Eğer birisi hasta ise, hekime itaat etsin, iyileşir. Birisi biraz safça ise, bilgeye itaat etsin, bilge olur. Ama şeytan gibi zeki ise ve itaat etmezse işte o kaybedecektir. Kendisini aklından geçene kaptıran kaybolur, yıkıma sürüklenir.” (Aziz Paisios)

Üstat Agathon’un tavsiyesi üzerine Keşiş İbrahim Üstat Pimen’in yanına gelir ve Üstat’a sorar, “şeytanlar bana karşı nasıl mücadele ediyorlar?” Üstat Pimen cevap verir, “şeytanlar sana karşı mücadele mi veriyorlar? Bazen kendi irademiz şeytan haline gelir, irademizin isteklerini yerine getirmeyi bize karşı yapılan saldırı gibi algılıyor olabiliriz.”.

Bu iblisler diye adlandırdığımız düşmüş melekler bizi özendirecek veya ruhumuzu tahrip edecek eylemler önererek bizleri peşlerinden sürükleyebilirler. Genellikle onlara karşı durduğumuzu veya onlarla savaştığımızı düşünürüz ama tabii bu savaşı doğru bir şekilde öğrendiysek…

Daha öncede bahsettiğimiz gibi şeytan da kendisine bir hiyerarşik düzen oluşturmuştur ve bu hiyerarşi içerisinde farklı görevler vardır. Bunlardan biri, bizim içimizde konut kuran iblislerdir. Bu şeytanlar beynimizin duygusal yanına yönelirler, bir tepkime yaratmaya çalışırlar, gerçekleşen reaksiyonu akıla sızdırarak sürekli düşünme ve iç çatışma yaratırlar. Bu çatışma halinde beynimiz birçok olaya karşı daha az direnç gösterir hale gelir. Unutmamalıyız ki düşmüş olanlar sadece melekler değil, aynı zamanda biz insanlarda düşmüş varlıklarız, bu yüzden günaha sürekli açığız. Fakat Aziz Şamlı Yuhanna’nın dediği gibi, “Düşüşten sonra onlar için pişmanlık olamaz, aynen insanlar için ölümden sonra pişmanlık olamayacağı gibi” yani düşmüş meleklerin iblisler haline gelmeleri gibi bizlerde iblisler haline gelmeyiz, bizim için hala umut var. Bu da bize, seçimlerimiz ve eylemlerimiz konusunda büyük sorumluluk taşıdığımızı gösterir. Çoğu zaman Tanrı’nın bizi unuttuğunu ve bu savaşta yalnız olduğumuzu düşünürüz, batıl inanışlara kaymaya başlarız. Halbuki yanlış bilgilendirilmiş din adamları gibi gerçek duanın gücünü göremeyiz, orucun kurallarından haberimiz dahi yoktur. Günah gözlerimizi o denli körleştirir, yüreğimizi o denli kibirle kaplar ve imanımızı o denli tembelleştirir ki, hep mucizeler bekler hale geliriz. Tıpkı önümüze kurulan zengin bir sofradan bir lokma dahi almadan karnımızın doymasını beklemek gibi…

Görerek, duyarak, hissederek veya koku yoluyla bizim zihinsel veya fiziksel tepki vermemizi sağlayan uyarıcıları fark etmemiz gerekir. Kendi iradi gücümüzün bizi günaha doğru dört nala koşturacak bir kamçı olabileceğini bildiğimiz gibi, bizi durduracak bir dizgin olduğunuda bilmeliyiz. Duyularımızın algıladığı olaylara çoğu zaman otomatikman karşılık veriyoruz; bu, bilinçsiz tüm canlılarda olduğu gibi içgüdüsel gerçekleşiyor. Bu noktada şeytan bütün bunları kullanmak üzere hazırda bekliyor ve üzerine giderek kurtuluşumuzu etkileyecek şekilde hareket etmemiz için bizi tetikliyor. Tabii bu noktada vurgulanması gereken şey, tüm problemlerin, insanları günaha düşüren veya sapmasına neden olan her şeyin arkasında elbette ki şeytan yoktur fakat hilekar bir şekilde kendi irademizle oluşturduğumuz yanlışları bize karşı kullanmak için her zaman hazırda bekler. İşte bu ilişkiyi karşılıklı hale getirerek beslemek yerine kişi kendi yapısını denetim altına almalı ve işbirliğine taşıyacak yollar kapatılmalıdır.

Şimdi kısaca Kutsal Babalarımızın bizlere öğretiği günaha düşüş aşamalarına bakalım;

1- Öneri: Bizi günaha çağıran uyarıcılar vardır. Bunlar dış etkenler olarak üzerimizde etkileşim yaratmaya çalışırlar. Öncelikle aklımıza ulaşır ve bilinçsizce hareketimizi gerçekleştirmemiz için öneride bulunurlar. Henüz bu bir günah veya düşüş değildir. Doğal bir algıdır ve bilinç altımızla beslenir.

2- Kabul ediş: Bizi uyaran ve beynimize önerme olarak giden olay bedenimizi acil fiziksel bir tepkiye yönlendirir. Fakat aynı zamanda insan beyninde bir muhakeme sürecinide başlatır. Peki bizi uyaran bir eylemin seyrini kabul veya rededebilir miyiz? Peki bazı ilkeleri veya ahlaki doğruları uygulamamız bu eylemin seyrini etkiler mi? Bizim düşüncelerimizin, manevi ve ahlaki eğitimimizin etkisi nedir?

Bu süreçte, vicdanımız, aklımız ve eğitimimiz bu çatışmanın içerisindedir. Olumsuz duygusal dürtüler insanları günaha doğru, olumlu duygusal dürtüler ise tam aksi yöne doğru sürükler. Bu noktada hala aklımızı koruyarak duygusal öneriyi kontrol altına alabiliriz. Hala bu öneriyi kabul veya rededebilirz. Kabul edersek, bir sonraki kritik duruma sürüklenmiş oluruz.

3- Anlaşma: Bu noktada, kendimizi kendi vicdanımıza karşı mücadelede buluruz. Örneğin bu dürtünün etkisi ile bir yerden bir şeyler çalabiliriz veya bir dilencinin karnını doyurabiliriz. Yani direnerek nedenleri bulabileceğimiz gibi, sadece duygu ile önerileni kabul edebiliriz. Duygusal olarak günaha adım atış ertesinde kendimizi vicdanımıza bahaneler üretir halde buluruz. Negativ tepki sonucu kötülük ile anlaşma yoluna gidilir yani günaha yelken açılır. Kendimizi bir anda, Tanrı’dan uzaklaşan ve kötülükle anlaşma yapan bir günahkar olarak hatta günahın sıcaklığıyla kendimizi uyarıcıya çeşitli taahütler verir bir halde bulabiliriz. Fakat vicdanımız hala görevdedir ve tövbe için içimizde çığlık atar. İçinde bulunduğumuz eylem veya amaçlanan eylem için istekli bir hale gelmişken dahi tövbe ile aklımızı ve yüreğimizi temizleyebilir, vicdanımız ile olan anlaşmaya geri dönebiliriz veya …

4- Köleleştirme: Burada özellikle olumsuz dürtülerden ve yanıtından bahsediyoruz. Dürtü ve sebep içerisinde bir yanıt arayışı başlar. Muhakeme süreci beynin hafıza bölümüne (hipokampus) ve oradan da beyinde duygusal tepkileri veren bölgeye ulaşır (amigdala). Bu aşamada kabul ediş, günahkar bir düşünce ile anlaşmaya başlar ve artık eylemlilik gereklidir. Vicdanın sesi bastırılmış ve tövbe çağrıları geri çevrilmiştir. Belli bir bağlam içerisinde konuyu belleğimize yerleştiririz. Artık günahın içerisinde aldığımız zevki tatmaya başlamışızdır ve iblislerde aynı şekilde benliğimizin tapusunu kazanmanın coşkusunu yaşarlar. Biz belleğimize günahı çizerken onlarda günahkar varlıklarımızın tapusuna satın alma imzası atarlar. Değişim başlar, beyin farklılaşır ve bağımlılık yaratacak güçlendirici eylemliliklerle kişi sürekli uyarılır. Günah bir virüs gibi tüm benliği sarmaya başlar.

5- Ruhsal Hastalık veya Tutku : Tutku  bizim için “günah” değil “acı” anlamına gelir. Tutku ruhsal bir esaret, bir hastalıktır. Günah ise beynimizdeki anlamını yitirmiş, sıradan basit,kaçınmaya gerek olmayan birşey haline gelmiştir. İçimizde olan bağımlılık aklımızda sürekli aktif haldedir ve sürekli bir eylemlilik hali bekler. Bu tutkudur; bir maddeye veya bir eylemlilik haline. Bizdeki etkisi ise genellikle fiziksel olarak gözükür, manevi yıkım; umursamazca ölüme sürükleniş ise cabasıdır.

Bahsettiğimiz bu beş aşama gibi, pozitif eğitim ile Tanrısal dürtüler takip edilebilir ve bu yol insanları Kurtuluşa ulaştırır. Dua, hayırseverlik, sevginin eylemleri de insanlarda bağımlılık yaratabilir. Ve beyin sürekli Tanrısal düşünce ile doldurulursa, varlığımız tüm saldırılara karşı surlarla çevrilmiş gibi olur. Dua ve oruç kişinin özdenetimini artırır ve gelen saldırılara karşı güçlü ve donanımlı askerler gibi karşı koyarlar. Ağzından, yüreğinden ve zihninden duayı eksik etmeyen her imanlı savaştaki en yiğit savaşçılar haline gelirler.

Yani negatif düşüncelerle (iblisten beslenen) dolmuş bir insanın kötü bir olaya göstereceği ilk refleks “küfür etmek” olabileceği gibi, pozitif düşüncelerle (Tanrı’dan beslenen) dolmuş bir insanın kötü bir olaya karşı gösterceği ilk refleks “Haç çıkarmak” veya “ya RAB merhamet et” demek olur.

Uyanık olmanın gerekliliğini, aklımızı korumayı, kişisel muhakemeyi, disiplin geliştirecek diğer etmenleri, kişisel denetimi ve içimizdeki manevi sorumluluğu iyi bilmemiz gerekir. Aziz Sarovlu Serafim bu konuda, “Biri Tanrısal birşey kabul ettiğinde yüreğinde sevinç olur ama biri iblisden birşey kabul ederse yüreğinden işkence eksik olmaz.” demiştir.

Bunlar haricinde ruhları sınamayıda ihmal etmemeliyiz (I.Yuh.4:1). Athos dağından Aziz Paisios, iblislerin Azizlerin benzerliğine bürünerek gelip insanları ayartmaya çalıştıklarını söyler. Bu gibi durumlarda Aziz Paisios’un önerisi, gelen kim olursa olsun onları RAB Tanrı İsa Mesih’in önünde secde etmeye davet etmek olmalıdır. RAB’bin önünde anlı secdeye varmayan ve ağzı RAB’bi övmeyenlere karşı ise en güçlü silah İsa Mesih duasıdır, “Ey Tanrı’nın Oğlu RAB İsa Mesih, ben günahkara merhamet eyle”. 

Ortodoks imanlılar, gerek iblisle gerekse iblislerin tohumlarıyla şahsi karakterimiz haline gelmiş günahlı varlığımızla verdiğimiz ruhsal mücadelede, Kutsal Ruh’un lütfunun gerekliliğini sürekli vurgular ve O’nsuz bu savaşta galip gelemeyeceğimizi anlatır. Diğer yandan ise bizlerin bireyler olarak ahlaki sorumluluklar taşıdığımızı özellikle vurgular.

Tanrı lütfunu her zaman sunar ama biz O’nunla işbirliğine girmediğimiz sürece lütuf aktif olmaz (Yak.2:26).

Dikkat etmeliyiz, şeytan ve iblislerin çalışmaları bizim için her zaman tehlikelidir fakat Tanrı’nın sağladığı silahları kuşanan her zaman galiptir (Efs.6:10-20). 

        

                                                       Egzorsizm

Egzorsizm (Εξορκισμος), Bir kişi, canlı veya nesneden iblislerin uzaklaştırılmasıdır. Kutsal Ortodoks Kilisesinde egzorsizim en yaygın olarak katekümenlere Kutsal Vaftiz töreni sırasında ve yine suların kutsanmasında (vaftiz suyu ve Teofani’de) uygulanır. Bunlar haricinde bir kişinin şeytanın etkisi altında olduğuna inanılıyorsa, kötü ruhları uzaklaştırmak için uygulanır.

Egzorsizm, kötü ruhları dua yolu ile kovma uygulamasıdır. Bu dualar Kutsal Kilise tarafından kabul edilen ve  erken Kilise dönemi dahil, Kilise tarihi boyunca uygulanmış dualardır. Mesih İsa’nın kendisi ve Kutsal Elçileri de bunu uygulamışlardır (Mat.10:1 ve devamı, Luk.11:14 ve devamı, Elç.İşl.16:18 ve devamı, 19:13 ve devamı).

Özellikle belirtmek gerekir ki, Ortodoks egzorsizminde dualar şeytan kovma olarak değil kötü ruhların etkisini uzaklaştırmak olarak belirtilir; özellikle suları kutsama törenlerinde, yağın kutsanmasında veya bir nesnenin kutsanmasında. Ayrıca egzorsizm, Kutsal Ortodoks Kilisesi bireylerinin iman yaşamında Roma Katolik Kilisesinde veya bazı protestan gruplarda olduğu gibi büyük yer kaplamaz. Hatta bazı topluluklarda egzorsizm uygulamaları çok abartılı bir hal alarak,  yarı-pagan (yarı putperest) ritueller uygulanır; Kutsal Kilise bu gibi uygulamaların şeytanı yücelttiğine ve insanların gözünde olduğundan fazla güçlü gösterdiğine inanır ve bu uygulamalara kesinlikle karşıdır. Kilisenin uyguladığı yöntem, Yeni Ahit dönemi boyunca hem RAB’bin kendisi hemde Elçiler, Azizler ve Tanrı hizmetkarları tarafından uygulana gelmiş dualardır. Kaldı ki şeytana karşı yapıldığına inanılan putperest kaynaklı ritueller Kutsal Kilisenin anlayışına göre kesinlikle suçtur.

Bir insanın içinde kötü ruh veya ruhlar var ise, doğal olarak Kilisenin yardımı gereklidir, dualar,  Kutsal su, Kutsal yağ ve özellikle Kutsal Komünyon bu konuda en etkili yöntemlerdir fakat ilgili kişinin kendi manevi mücadeleside (günah itirafı, pişmanlık, tövbe, Tanrı Söz’ü ile beslenme, oruç ve dua) şarttır.

Kötü ruhların etkisini uzaklaştırmak için okunan dualar:

1- Senin zorba yönetimini devirmek ve insanlığı kurtarmak için dünyaya gelmiş olan ve çadırını insanlar arasında kurmuş olan Rab Tanrı seni azarlıyor, ey şeytan, karşıt güçlere karşı Çarmıhta zafer kazanmış olan O; Güneş karardı ve yeryüzü titredi ve mezarlar açıldı ve kutsalların bedenleri dirildi. Ölümü sayesinde ölüme üstün gelmiş ve ölüm üzerinde egemenliği bulunanı, yani seni, yenmiş olan O seni azarlıyor. Yaşayan Tanrı’nın, Yaşam ağacını göstermiş olan, Keruvlara ve ağacı korumak için her yöne dönen alev kılıcına emir veren O’nun adıyla san söylüyorum, azarlanmış şekilde çek git. Denizin dalgaları üzerinde kuru toprakta yürür gibi yürümüş olan, rüzgâr fırtınalarına hükmetmiş olan, bakışı derinlikleri kurutan ve tehdidi dağları eriten aracılığıyla sana söylüyorum. Çünkü şimdi sana bizim aracılığımızla emreden O’dur. Kork ve dışarı çık ve bu yaratılmış olandan ayrıl. Bir daha geri gelme ve ne kendini onda gizle ne de onunla karşılaş, ne onda etkin ol ne de onu etkile; ne gece veya gündüz ne de sabah veya öğlen. Ancak belirlenmiş Yargı gününe kadar buradan kendi cehennemine git. Keruvlar  üzerinde oturan ve derinlikleri gözleyen Tanrı’dan, huzurunda Meleklerin, Baş Meleklerin, Tahtların, Yönetimlerin, Yetkilerin, Güçlerin, çok gözlü Keruvların ve altı kanatlı Serafların titrediği, huzurunda göğün ve yerin, denizin ve tüm içindekilerin sarsıldığı Tanrı’dan kork. Dışarı çık ve Tanrımız Mesih’in mühürlenmiş ve göreve yeni çağrılmış askerinden ayrıl; çünkü rüzgârların kanatları üzerinde yürüyen ve meleklerini ruhlar ve hizmetkârlarını ateş alevi yapan aracılığıyla sana söylüyorum. Dışarı çık ve bu yaratılmıştan tüm gücünle ve şeytansı elçilerinle birlikte ayrıl.

Çünkü yüceltilmiştir Baba’nın ve Oğul’un ve Kutsal Ruh’un adı; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

2- Kutsal, adil, görkemli, eserlerinde ve kudretinde kavranmaz ve araştırılamaz olan Tanrı, senin için, ey şeytan, sonsuz azap cezasını önceden belirlemiş olan O, biz değersiz hizmetkârları aracılığıyla senin ve tüm işbirlikçi güçlerinin gerçek Tanrımız olan RAB’bimiz İsa Mesih’in adıyla yeni mühürlenmiş bu kişiden ayrılmanı emrediyor. Bu nedenle, sen en kötü, kirli, ahlaksız, iğrenç ve yalancı ruha; yeryüzünde tüm yetkiye sahip olan ve sağır ve dilsiz kötü ruha “Bu adamdan çık ve ona bir daha girme” demiş olan İsa Mesih’in gücüyle emrediyorum. Ayrıl ve git, domuzlar üzerinde bile yetkisi bulunmayan gücünün etkisizliğinin farkına var.  İsteğin üzerine domuz sürüsüne girmeni emretmiş olanı hatırla. Emri uyarınca yeryüzünün suların üzerine kurulduğu, gökleri yaratmış ve dağları bir sırayla ve vadileri de ölçüyle sabitlemiş olan, kumları denize sınır olarak yerleştiren ve azgın sularda güvenli patikalar oluşturan, tepelere dokunup onlardan duman çıkartan, Kendisini bir giysi gibi ışıkla saran, gökleri bir perde gibi germiş olan, odalarını sularla dolduran, yeryüzünü onun sağlam temeli üzerine kurmuş olan ki yeryüzü asla yok olmayacaktır, denizin sularını çağıran ve onları yeryüzünün üzerine serpen Tanrı’dan kork. Dışarı çık ve şu anda Kutsal Aydınlanma için hazırlanmakta olan kişiden ayrıl. RAB’bimiz İsa Mesih’in Kurtarıcı Çarmıh acıları ve O’nun değerli Bedeni ve Kanı ve O’nun dehşet verici ikinci gelişi aracılığıyla senden istiyorum. Çünkü gecikmeyecek, tüm yeryüzünü yargılamak için yeniden gelecektir ve kurdun ölmediği ve ateşin sönmediği dışarıdaki karanlığa atarak seni ve tüm işbirlikçi gücünü sonsuz cehennem ateşinde cezalandıracaktır.

Çünkü Tanrımız Mesih’indir kudret; Baba ve Kutsal Ruh ile birlikte, şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

3- Ey Evrenin Egemeni, İsrail’in Tanrısı, her tür hastalığı ve rahatsızlığı iyileştiren Sen, bu hizmetkârına bak, şeytan’ın her işleyişini ara, yokla ve ondan uzaklaştır. Kirli ruhları azarla ve onları kov ve ellerinin eserini arındır ve yıkıcı gücünü kullanarak şeytanı hemen hizmetkârının ayakları altında ez ve ona şeytan’a ve onun kirli ruhlarına karşı zafer ver; öyle ki Senden merhamet bularak Senin ölümsüz ve göksel Gizemlerine layık sayılabilsin ve Sana; Baba’ya, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yücelik atfedebilsin; şimdi ve her zaman ve sonsuza kadar. Âmin.

                                                                 

                                                                  Nefiller

Nefiller (Nefilim) Yaratılış kitabında yeryüzüne düşmüş olan ilahî varlıklarla insan kızlarının cinsel ilişkilerinden doğan çocuklara verilen addır. Septuagint’de “devler” diye geçer. Bunlar, iri ve güçlü insanlardı. İbranice “nefilim” sözcüğü, “düşmüş kimseler” anlamına gelir. Kutsal Yazılar’da “eski çağ kahramanları” ve “ünlü kişiler” olarakta belirtilir (Yar.6:4). Ayrıca bu varlıkların çok iri olduklarını yine Çölde Sayım kitabında görebiliyoruz, “Nefiller`i, Nefiller`in soyundan gelen Anaklılar`ı gördük. Onların yanında kendimizi çekirge gibi hissettik, onlara da öyle göründük.” (13:33). 

Nefiller hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Kutsal Kitap bu konudan çok çok az bahseder, bu nedenle birkaç farklı görüş vardır ve eşit ağırlığa sahiptirler.

Aziz İreneus bu konuda şunları kaleme almıştır, “Dünya üzerinde yasa dışı birliktelikler olmuştur; meleklerin insan kızları ile birleşmeleri gibi. Peki kimdi bu dev diye çağrılacak kadar iri olan oğullar (Yar.6:2-4)? Bu düşmüş melekler kendilerine eş olarak aldıkları kadınlara hediye olarak kök ve bitkilerin gücünü, boyama ve kozmetiği, değerli maddelerin keşfini, aşk iksirlerini, nefreti, birine tutkuyla bağlanmayı, aldatmayı, büyücülüğü, kehaneti, putperestliği ve Tanrı’nın nefret ettiği her şeyi öğrettiler. Bunların dünyaya girişiyle kötülükte her tarafa yayılmaya başladı. Doğruluğun azalmaya başladığı anda Tanrı yargısını uyguladı.”

Aziz İreneus ile aynı görüşü paylaşan bazı Hıristiyan araştırmacılar Nefiller’in, yaratılışları itibari ile ilahi varlıklar olarak isimlendirilen düşmüş meleklerin (iblisler) erkek insanların bedenlerini ele geçirerek dişi insanlarla cinsel birleşmeleri sonucu ortaya çıktıktığına inanırlar. Bazı İbrani inanışları, Midraş kitabında kayıtlı bilgilere ve farklı efsanelere görede (Hanok Kitabı ve Kutsal Kitap dışındaki başka yazılara) Nefiller çok büyük kötülükler yapan devler ve güçlerinden dolayı süper kahramanlardı. Hatta Yahudi Mitraş kitabında Nefillerin, gözcü meleklerin insan kızlarıyla birleşmelerinden ortaya çıkan bir soy olduğu, Tanrı’nın Nuh Tufanı ile bunları cezalandırdığı ama tufan sonrası bazı gözcü meleklerin  yine aynı şeyi yaparak bu soyu tekrar var ettiği ve Samuel Kitabının 18. bölümünde peygamber Davut’un karşısına çıkan Golyat’ın da bu nefiller soyundan geldiği yazılıdır.

Yine bazı Hıristiyan araştırmacılara göre düşmüş meleklerin erkek bedenlerini ele geçirerek kadınlarla birleşmesi ve yeni bir soyun ortaya çıkması, Tanrı’nın daha başlangıçta açıkladığı Kutarıcı Mesih’in  gelişini engellemek, insan soyunu tamamen günah içerisinde bırakmak ve böylece kurtarıcının beden alabileceği temiz bir beden olasılığının dahi ortadan kalkmasını sağlamaktır. Hatta Nefiller gibi bir soy ile tanrılar olarak kabul edilen güçlü insanların yarattıkları efsanelerle, Mesih inancının farklı putperest inanışlardan alınmış bir yalan olduğu düşüncesini Mesih dünyaya gelmeden yüzlerce yıl öncesinden iblisler tarafından planlandığına inanılır.

Yahudi geleneğinde ve bazı Hıristiyan çevreler tarafından inanıldığı gibi Nefiller iblislerin tohumları ise ve soy devam etmişse ve Çölde Sayım kitabında bahsedildiği gibi bu soy Anaklılar  olarak adlandırıldıysalar, Tanrı’nın Kutsal peygamberi Yeşu tarafından tamamen yok edilmişleridir (Yeşu 11:21-22).  Yine Yahuda mektubunda yetkilerinin dışına çıkanların karanlığa hapsedildikleri yazılıdır (Yah.6).

Diğer yandan, Aziz Hrisostomos, Aziz Suriyeli Efrem, Aziz Yuhanna Kassian, Aziz Agustin, Aziz Athanasios, İskenderiyeli Aziz Kiril ve Aziz Gregory Palamas gibi birçok Kilise Babası, “Tanrı oğulları”nın  Adem ve Havva’nın Habil’in öldürülmesinden sonra doğan Şit soyu olduğuna inanır (Yar.4:25). Kardeşi Habil’i öldürerek katil olan ve büyük bir günaha düşen Kayin’in günahlı kızları ile Tanrı’ya sadık Şit’in oğullarının birleşmesinden ortaya çıkan soydur Nefiller. Burada da düşmüş meleklerin eylemleri göz ardı edilmez, insan soyunun tamamen kirlenmesi ve günahla kuşanması için her zaman aktif oldukları düşünülür.

Sonuçta elimizde net bilgiler olmadığı için Kutsal Kilisemiz bu konuyu gizemli kabul eder. Bizim bilmemiz gereken kısmı, tarih boyunca günah etkinliğini sürdürmüştür ve gölete atılan bir kayanın yarattığı dalga gibi günümüze dek süregelir, yankısını yitirmez ama sahile ulaştığı anda kaybolur ve etkisiz hale gelir.

Bu olayda da Kutsal Ortodoks Kilisemiz imanlılara, mistik olayların içinde yuvarlanmak yerine Tanrı’nın günahtan nefret ettiğini ve günaha karşı yargısının net olduğunu öğretir.

Kötülük ortadan ebediyen kalkacaktır ama Tanrı’nın iyiliği sonsuzluklar boyunca var olacaktır!

 

                                                      Sonuç

Tanrı hiçbir şekilde kötülüğün ne doğrudan ne de dolaylı olarak nedeni değildir. Tanrı kötülüğü insanları tüm diğer kötülüklerin kaynağı olan günahdan kurtarmak için ölmüş ve dirilmiş olan Oğlu Mesih İsa aracılığıyla aydınlatıyor.

Kötülüğün kaynağı şeytandır, yaratılmış bir varlık olarak şeytan vardır ve bu dünyada çalışmaktadır. Karanlık dünyanın hakimi (Yuh.12:31, 14.30), kötülüğün ruhsal gücü (Ef.6:12), söz dinlemeyenlerde hakim olan ruh (Ef.2:2), kötülüğün gücü ile insanları kandırarak peşinden sürükleyebilen düşmüş bir melektir şeytan ve beraberinde diğer düşmüş melekler olan, kötülük güçleri, iblisler ordusu vardır. Bir anda her yerde olamayan şeytanın eli bu iblisler ordusu sayesinde her yere ulaşır.

Grek dilinde suçlayıcı, iftiracı anlamına gelen “diablo” adlandırması ile bilinen şeytan, ayartıcı (Mat.4:3, I.Sel.3:5), dünyanın ve havadaki hükümranlığın yöneticisi (Yuh.12:31, II.Kor.4:4, Ef.2:2), kandırıcı (II.Kor.4:4, Vah.20:3) ve suçlayıcıdır (Vah. 12:10).

Birçok insan onunla alay eder fakat onun en büyük zaferi alay ettirmek, varolmadığına inandırmaktır. İnsanları binlerce yıldır gözlemleyen ve ayartan şeytan bu yıllar boyunca bizim hakkımızda pek çok şey öğrenmişdir. Düşüncelerimizi okuma gücüne sahip değildir fakat ne düşündüğümüz hakkında iyi bir tahminde bulunabilir ve bunu kendi avantajı için kullanabilir. İnsanlığın tıpkı kendisi gibi, gerçek Tanrı’yı terk etmesini ister. Bu yüzdende ortaya birçok sahte dini inanış, inançsızlık veya farklı ideolojik akımlar çıkarır.

İmanlılarda en çok istediği özellik ise onların bilgisizliğidir çünkü iman konusunda bilgisiz olan, iblisle savaşa güçsüz başlar. Bizim güçsüzlüğümüz onun zafere yürüyüşüdür, bizim gücümüz ise Kurtarıcımız RAB Tanrı Mesih İsa’ya olan güven, imandır. Mesih İsa bizim güçsüzlüğümüzü ve bilgisizliğimizi bilir. Bu yüzden kötülüğe karşı sürekli uyanık olmamızı ve dua etmemizi öğretir (Mat.26:41). İnsan yaşamı boyunca kötülükle mücadele eder ve anca insanlara gücünü vermek için gelmiş olan Mesih İsa’ya ihtiyacının farkında olarak, O’nunla birlikte mücadele edenler bu mücadeleden zaferli çıkabilirler.

İlahiyatçı Elçi Yuhanna, iblislerle mücadelede, içlerinde Tanrı Söz’ü yaşayan insanların kötü olanı yenebileceğini söyler (I.Yuh.2:14). Ve Aziz Elçi Pavlos ise savaşta galip gelmek isteyenin iman kalkanını eline alması gerektiğini öğretir (Ef.6:16).

Görünen ve görünmeyen her şeyin yaratıcısı olan Yüce Tanrı iyiliğin tek kaynağıdır ve yarattıklarınında bu iyilikte uyum içerisinde yaşamasını ister. Tanrı’ya sarılan ve itaat eden tüm varlıklar sonsuzlukta O’nun Krallığında yaşar!

Baba ümidimiz, Oğul sığınağımız ve Kutsal Ruh koruyucumuzdur.

Ey Kutsal Üçlü Birlik, övgü, yücelik ve tapınma sonsuzluklar boyunca Sanadır.

Amin.

Kaynaklar

Kutsal Kitap

Göksel Hiyerarşi – Aziz Dionysius (Areopagite)

www.stgeorgegreenville.org

www.greekorthodox.org.au

www.oca.org.

www.orthodoxcanada.org

www.holy-transfiguration.org

en.wikipedia.org.

 www.holytrinitystore.com.

 www.orthodoxwiki.org.

 www.holytrinitystore.com

Not: Eski Ahit ayet çevirilerinin bazıları Septuagint’ten yapılmıştır.

 

 

 

Tanrı Krallığının bedensiz varlıkları Melekler (11)