Eski Ahit metinleri
Eski Ahit metinleri başlangıçta tek bir kitapta birleştirilmemişti. Metinler tamamen farklı zamanlarda yazılmış ve çok daha sonraları tek bir kitap haline getirilmiştir. Kitabı-Mukaddesi oluşturan metinlerin bütününe ilahiyat terminolojisinde “kanon” adı verilmektedir.
“Kanon” kelimesi elbetteki “ölçü” anlamına gelir. Metaforik anlamda ise Kitabı Mukaddes için kullanılır, çünkü kanondur, yani Hıristiyan inancının ve hayatının ölçüsüdür. Kanonun önemi daha sonra Yeni Ahit’in yanı sıra Eski Ahit’in mukaddes metinlerinin listesine kadar uzanır. Kitabı Mukaddes kanonunda yer alan “kanonik”, “protokanonik”, “defterokanonik” kitaplar terimleri zamanla ortaya çıkar.
Bir metnin hem Yahudi Sinagogu hem de daha sonra Hıristiyan Kilisesi için Kutsal Kitap kanonuna dahil edilmesinin temel kriteri, onun ilahi ilhamı ve özgünlüğüydü. Bunlar, kitabın yazıldığı zaman, menşe yeri, dili ve her şeyden önce yazarının otoritesi ile sağlanıyordu.
Böylece iki kanon, yani iki farklı Eski Ahit kanonu oluşturuldu. Birincisi, menşe yeri Filistin’den ötürü bu şekilde adlandırılan ve 39 kitaptan oluşan Yahudi/ Filistin kanonudur. İkincisi ise, yazıldığı dilden ötürü Yunan (kanonu) olarak, fakat aynı zamanda menşe yerinden dolayı İskenderiye kanonu olarak da adlandırılmaktadır. İçinde 49 metin mevcuttur; bunların 39’u protokanonik, yani Yahudi Kanonu’na ait olanlar ve geriye kalan 10 metin ise daha sonra tanımlanacakları şekliyle defterokanoniktir. Her iki kanon da tarih, şiir ve peygamberlik metinleri olmak üzere üç metin kategorisinden meydana gelmektedir.
İlk Hıristiyan Kilisesi, Yahudilerden Eski Ahit’in İskenderiye Kanonunu almış ve onu ilahi vahyin bir kanıtı, öğretisinin kaynağı olarak kabul etmiştir. Peki neden daha küçük Yahudi kanonunu değil de daha geniş olan İskenderiye Kanonunu benimsemiştir? Cevap basit: İlk sebebi, bu kanonun Hıristiyanlığın ilk dönemlerindeki Yahudiler tarafından kullanılmasıdır. İkinci sebebi ise Kilisenin bu daha geniş kanonu o dönemde Yahudilerin kabul ettiği tüm kitaplarla birlikte kabul etmesidir, böylece Yahudiler daha sonra Hıristiyan Kilisesi’nin ayrımcılık yaparak yalnızca istediği kitapları kabul ettiğini iddia edemeyeceklerdir. Bu nedenle İskenderiye Kanonu o andan itibaren “Hıristiyan” Kanonu olarak isimlendirilmiştir.
Rab’bin kendisi ve aziz havariler sıklıkla defterolanonik metinlerden ilahi ilhamla yazılmış ve kanonik olarak söz etmekteydiler. Ayrıca birçok kilise babası, hem protokanonik hem de defterokanonik kitaplardan ayrım gözetmeksizin ilahi ilhamla yazılmış olarak bahsetmiştir.
Elbette Yahudi kanon geleneğini takip eden bazı kilise babaları da vardı ancak kendileri pratikte İskenderiye kanonuna olan takdirlerini ifade ederken, aynı zamanda defterokanonik metinlerden pasajlar da alıntılamışlardır. Ancak konsil tutanakları, pratikte birincil ve ikincil kanonik kitaplar arasında hiçbir ayrım yapılmadığını kanıtlamaktadır.
Eski ve Yeni Ahit Kanonlarını oluşturan kitapların listesinin kilise tarafından resmi olarak tanınması, Doğu’da 363 yılında Laodikya Konsili tarafından, Batı’da ise 393’te Hippo Konsili ve 397’de Kartaca Konsili tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylece aşamalı şekilde oluşturulmuş Eski ve Yeni Ahit, tüm Kilise tarafından, Allah’ın tek vahiyini içeren metinler bütünü olarak ve Hıristiyan dininin kutsal kanonu olarak tanınmıştır.
Protestanlar, Eski Ahit’in “defterokanonik” olarak adlandırılan bazı kitaplarını, yalnızca özel kullanım için değer taşıdığını düşünerek ikinci sıraya koymuşlar ve bunları apokrif olarak nitelendirmişlerdir. Bu nedenle Protestanların Kutsal Kitabı Eski Ahit’in 49 değil, yalnızca 39 metnini içerir.
Bunun aksine Ortodoks Kilisesi, defterokanonik kitapların protokanonik kitaplarla eşit derecede geçerli olduğunu kabul eder.
YETMİŞLER TERCÜMESİ
MÖ 4. yüzyıldan itibaren Doğu’da Yunan lisanının hakim olmasıyla birlikte Mısır’da yaşayan Yahudi diasporası anadillerini unutmuş ve büyük bir kısmı Yunanca konuşmaya başlamıştır. Bu nedenle Eski Ahit’in İbranice metnini artık anlayamaz hale gelmişlerdir. Bundan dolayı kutsal metinlerin Yunanca’ya çevrilmesi ihtiyacı doğmuştur. Böylelikle MÖ 3. yüzyılda Mısır’ın İskenderiye kentinde, Yunanca’yı iyi bilen Yahudi münevverler, Eski Ahit’in orijinal İbranice metnini Yunanca’ya tercüme etmişlerdir
Bu tercüme, geleneğe göre 72 tercüman tarafından hazırlanmış ve “Yetmişlerin Tercümesi(Septuaginta)” olarak adlandırılmıştır. Tercüme çalışmalarının tamamı MÖ 3. yüzyılın ilk yarısında başlamış olup MÖ 2. yüzyılın ortalarında yani yüz yıldan fazla bir süre zarfı içinde tamamlanmıştır.
Bu tercümenin ilahiyat bakımından önemi çok büyüktür. Hıristiyan Kilisesi’nin resmi Kitabı Mukaddes metni haline gelmiş ve tüm Kilise’nin teolojik öğretisine ve ibadet hayatına tesir etmiştir.
İNCELENMESİ
Eski Ahit’i düzenli olarak duayla, daima Ortodoks Kilisemizin pederlerinin ve aziz müfessirlerinin yardımlarıyla ve her şeyden önce de talebelik ruhuyla incelemek bizim görevimizdir.
Eski Ahit’i incelemek Yeni Ahit’i daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olur. Bunu yapabilmek için Eski Ahit’i Mesih’in önbildirisi olarak, Yeni Ahit’i ise Mesih’in zuhur edişi ve Eski Ahit’in tefsiri olarak okumalıyız. Öyleyse gelin, Allah’ın biz insanlara bu büyük armağanı olan, ilahi ilhamla kaleme alınmış Kitabı Mukaddesi sistematik bir şekilde incelemeye başlayalım.