/ Kutsal Kitap / Peder Epifanios Theodoropoulos Diriliş düşmanlarının argümanlarını çürütüyor

Peder Epifanios Theodoropoulos Diriliş düşmanlarının argümanlarını çürütüyor

Peder Epifanios Theodoropoulos Diriliş düşmanlarının argümanlarını çürütüyor

 

Bir sabah üstat evine gelen iki-üç misafirle konuşuyordu. Misafirlerden biri idealist bir komünistti…Peder misafirleriyle konuşurken şu ifadeyi kurdu:

-Hristiyanlığın bütün yapısı Diriliş gerçeğine dayanmaktadır. Bunun ben söylemiyorum. Elçi Pavlus söylüyor: “Mesih dirilmemişse, imanınız yararsızdır…” (1. Korintliler 15-17). Eğer İsa Mesih dirilmediyse o zaman her şey çöker. Ama İsa Mesih dirildi, bu da O’nun, hayatın ve ölümün Efendisi, yani Tanrı olduğu anlamına gelir.

Idealist genç hemen karşı çıktı:

-Siz olanları gördünüz mü? Nasıl inanabiliyorsunuz? diye sordu.

-Hayır ben görmedim. Ama başkaları gördü, Elçiler gördü. Sonra da gördüklerini herkese duyurdular ve hatta şahitliklerinin altına imzalarını kanlarıyla koydular. Ve herkesin kabul ettiği gibi şehadet en yüksek şahitliktir. Bilim adamı Paskal’ın çok güzel bir “akıl yürütmesini” baz alarak Elçiler ile ilgili şu üç olaydan birinin gerçekleştiğini söylüyoruz: Ya aldandılar, ya bizi aldattılar, ya bize gerçeği söylediler. “İlk görüşü ele alalım. Elçilerin aldanmaları mümkün değildi çünkü bahsettikleri olayları başkalarından öğrenmediler. Yaşananları kendi gözleriyle gördüler ve kendi kulaklarıyla duydular. Ayrıca Elçiler hiç de hayalperest değildi, üstelik Diriliş olayını kabul etmeye hiçbir eğilimleri de yoktu. Aksine korkunç derecede şüpheciydiler. İnciller, Elçilerin eğilimlerini açıkça göz önüne serer: bazı insanların O’nu dirilmiş olarak gördüğüne dair beyanlarından şüphe duyuyorlardı. Bir şey daha. İsa Mesih onları yanına çağırmadan önce Elçiler kimdi? İnsanlığı fethetmeyi ve böylece fantezilerini tatmin etmeyi bekleyen hırslı politikacılar ya da insanlığı ileri taşıyacak sosyal sistemler ve felsefeler hakkında vizyon sahibi insanlar mıydı? Hiç ilgisi yok. Cahil balıkçılardı. Ve tek ilgilendikleri birkaç balık tutup ailelerini beslemekti. Sen de “Marx öldü, dirildi ve ben hayatımı onun çektiği bu acılar için feda ediyorum” diyen birini getir bana, ben de dürüst bir insan olarak ona inanacağım.

-Açıklayayım; binlerce komünist ideolojileri uğruna işkence çekti ve öldü. Neden komünizmi de benimsemiyorsunuz?

-Kendin söyledin. Komünistler ideolojileri uğruna öldü. Yaşanan olaylar uğruna ölmediler. Ama bir ideolojide yanılgının devreye girmesi çok kolaydır. İnandığı bir şey uğruna kendini feda etmesi, İnsan ruhunun özelliğidir, bu da pek çok komünistin ideolojileri uğruna ölmesini açıklar. Ama bu, o ideolojiyi doğru olarak kabul etmemizi gerektirmez. Fikirler uğruna ölmek başka, yaşanan olaylar uğruna ölmek başka. Elçiler fikirler uğruna ölmedi. Ne “… Birbirinizi sevin” (Yuhanna 15,12) uğruna, ne de Hristiyanlığın diğer etik öğretileri uğruna öldüler. Elçiler, doğaüstü olaylara tanıklık ederek öldüler. Olay derken duyularımızı harekete geçiren ve duyularımız tarafından algılanan her şeyi kastediyoruz. Elçiler şöyle tanıklık etti: “Yaşam Sözüyle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu ilan ediyoruz…” (1. Yuhanna 1-4). Bu nedenle Elçiler, İsa Mesih çarmıha gerildikten sonra tüm gördüklerine ve duyduklarına rağmen kayıklarına ve ağlarına geri döndüler. Yani, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Elçilerin kafalarında, daha sonra yapacaklarına dair en ufak bir ön tasarımları bile yoktu. Ne zaman ki Pentekost günü “gökten gelen gücü kuşandılar” (Luka 24,49), işte o zaman evrenin öğretmenleri oldular. İkinci görüş: Acaba Elçiler bizi aldattılar mı? Acaba bize yalan mı söylediler? Ama neden bizi aldatsınlar ki? Yalanlarla ne kazanacaklardı ki? Para mı? Mevki mi? Şan mı? Birinin yalan söylemesi için bir menfaati olması gerekir. Oysa çarmıha gerilmiş ve dirilmiş olan İsa Mesih’in müjdesini vaaz eden Elçilerin ellerine tek geçen, sıkıntı, zahmet, kırbaçlanma, taşlanma, açlık, susuzluk, çıplaklık, hırsızlık tehlikesine maruz kalma, değnekle dayak yeme, hapse düşme ve sonunda ölümdü. Ve bütün bunlar bir yalan için mi? Birinin bunu düşünmesi bile çok saçma. Dolayısıyla Elçiler ne aldandılar ne de bizi aldattılar. Geriye 3. görüş kalıyor yani bize doğruyu söyledikleri. Üstelik şunun da altını çizmem gerekiyor. Gerçek tarihi yazan sadece İncil yazarlarıdır. Onlar sadece olayları anlatırlar başka hiçbir şeyi değil. Herhangi bir kişisel fikir beyan etmezler. Kimseyi övmez, kimseyi yargılamazlar. Bir olayı olduğundan büyük göstermeye çalışmazlar. Olayları küçümsemez ya da yokmuş gibi davranmazlar. Elçiler olaylar hakkında konuşmaz, olayların konuşmasına izin verirler.

-İsa Mesih’in durumunda nekrofani (kişinin yaşamsal fonksiyonlarının dışarıdan bakınca belli olmaması ve ölü sanılması) gerçekleşmiş olması imkansız mı? Geçenlerde gazeteler, gömüldükten üç gün sonra mezardan canlı olarak çıkarılan bir Hintli hakkında yazdı.

-Ah be evladım! Ben yine Aziz Augustin’in sözünü hatırlayacağım “İnançsızlar! Siz şüpheci değilsiniz. Daha ziyade safdillisiniz. Mucizeyi inkar etmek için, imkansız, mantıksız ve çelişkili olanı kabul ediyorsunuz”. Hayır çocuğum. İsa Mesih’te nekrofani gerçekleşmedi. Öncelikle elimizde, İsa Mesih’in ölümün gerçekleştiğini Pilatus’a bildiren Romalı yüzbaşının şahitliği var. Sonrasında da İncil bize, İsa Mesih’in Diriliş günü, Emmaus’a giden iki öğrencisine eşlik ettiğinin ve onlarla sohbet ettiğinin bilgisini verir. (Emmaus Yeruşalem’den 10 km‘den fazla uzaklıktadır). İsa Mesih’in katlandıklarına katlanıp, öldükten üç gün sonra nekrofani sebebiyle yaşama dönecek birini hayal edebiliyor musun? Her şeyi bir tarafa bırak, öyle biri olsaydı, değil ki İsa Mesih gibi hiçbir şey olmamış gibi yürümek ve konuşmak, sırf gözlerini açabilsin diye onu 40 gün boyunca sabah akşam tavuk suyuna çorbayla beslemek gerekirdi. “Gömüldükten üç gün sonra hayata dönüp mezardan çıkan Hintli’ye gelirsek, getir onu da ucunda yuvarlak kurşun taneleri ya da kırık kemikler ya da sivri çiviler olan kırbaçla kırbaçlayalım, dikenli taç giydirelim, çarmıha gerelim, safra ve sirke içirelim, mızrakla böğrünü delelim, mezara koyalım; eğer dirilirse o zaman bu konuyu konuşuruz.

-Yine de belirttiğiniz tüm tanıklıklar İsa Mesih’in Öğrencilerinden geliyor. O’nun hakkında, Öğrencilerinin çevresinden gelmeyen herhangi bir tanıklık var mı? Mesela İsa Mesih’in Dirilişini tasdik eden tarihçiler var mı? Eğer varsa o zaman ben de İsa Mesih’in dirildiğine inanacağım.

-Ah be acı çeken çocuk! Ne istediğini bilmiyorsun! Eğer İsa Mesih’i dirilmiş gören tarihçiler olsaydı o zaman mecburen inanacaklar ve mümin olacaklardı. O zaman da dirilişten, tarihçiler olarak değil artık müminler olarak bahsedeceklerdi ve sen o zaman da şahitliklerine inanmayacaktın, tıpkı Petrus’un, Yuhanna’nın ve diğerlerinin şahitliklerini reddettiğin gibi. Birinin Diriliş’i görüp Hristiyan olmaması nasıl mümkün olabilir? Sen gerçekdışı şeyler talep ediyorsun! Madem tarihçi istiyorsun o zaman sana daha önce de bahsettiğim şeyi hatırlatayım: tek gerçek tarihçiler Elçilerdir. Yine de elimizde senin istediğin gibi bir tanıklık da var, yani Öğrencilerin çevresinden olmayan birinin tanıklığı. Pavlus’unki. Pavlus, İsa Mesih’in Öğrencisi olmadığı gibi üstüne üstlük bir de hırsla Kilise’ye zulmediyordu.

-Ama Pavlus’un geçirdiği güneş çarpmasından dolayı halüsinasyon gördüğü söyleniyor.

-Ah be evladım! Pavlus’un halüsinasyonları olsaydı, ortaya çıkacak olan şey onun bilinçaltı olurdu. Ve Pavlus’un bilinçaltında da en yüksek yere Ataları ve Peygamberler sahipti. Bu durumda Pavlus’un, İbrahim’i, Yakup’u ve Musa’yı görmesi gerekirdi, demagojiyle halkı peşinden sürüklediğine ve sahtekar olduğuna inandığı İsa’yı değil! Rüyasında ya da sayıklarken Buda’yı ya da Zeus’u gören dini bütün yaşlı bir kadıncağız hayal edebiliyor musun? Öyle bir kadıncağız görse görse Aziz Nikola’yı görür, ya da Azize Varvara’yı. Çünkü onlara inanıyor. Bir şey daha. Pavlus’ta, Papini’nin de işaret ettiği gibi, başka hayranlık uyandıracak yönler de var: İlk olarak dönüşümünün hızı yani inançsızlıktan direkt olarak inançlı olmaya geçmesi hem de araya bir hazırlık aşaması girmeden. İkinci olarak hiçbir tereddüt ya da şüphe içermeyen inancının kuvveti. Ve üçüncü olarak da hayatı boyunca imanlı olarak kalması. Sen bir güneş çarpmasından sonra bunların olabileceğine inanıyor musun? Böyle şeyler bu şekilde açıklanamaz. Sen açıklayabiliyorsan açıkla. Eğer açıklayamıyorsan mucizeyi kabullen. Ve bilmelisin ki, o çağın gerçeklerine göre Pavlus son derece eğitimli bir adamdı, olan bitenden haberi olmayan bir adamcağız değildi. Ama bir şey daha ekleyeceğim. Biz evladım, bugün olağanüstü bir çağda yaşıyoruz. İsa Mesih’in Kilisesi’nin mucizesini yaşıyoruz. İsa Mesih, Kilisesi hakkında “Ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek” dediğinde (Matta 16,18) takipçilerinin sayısı sadece birkaç düzineden ibaretti. O zamandan beri yaklaşık iki bin sene geçti. İmparatorluklar dağıldı, tarihe karışan felsefi sistemler oldu, dünya görüşleri çöktü ama İsa Mesih’in Kilisesi, ona karşı yapılan korkunç zulümlere rağmen sarsılmadan yerinde duruyor. Bu bir mucize değil mi?