/ Makaleler / Kısa ve Sembolik Bir Hikâye

Kısa ve Sembolik Bir Hikâye

Kısa ve Sembolik Bir Hikâye

 

Bir insan derin ve karanlık bir çukurda hapsolmuş, oturuyor ve acı içinde ağlıyor. Oradan Konfüçyüs ve Laozi geçiyor (Devlet yapılanması, ahlâk konusunda öğreten ilk kişiler. Aynı zamanda ilk din kurucuları). Konfüçyüs ona yukarıdan sesleniyor: “Eğer benim öğretilerimi dinlemiş olsaydın, bu çukura düşmezdin”. İkisi de gidiyorlar.

Sonra da oradan Buda geçiyor ve ona şöyle öğüt veriyor: “Sadece gözlerini kapat ve meditasyon yap, o zaman fark edeceksin ki her şey sahte hissiyatlardan ibaret ve hemen daha iyi hissedeceksin”.  Ardından o da yoluna devam ediyor.

Şimdi de Muhammet geçiyor ve deliğe yaklaşıp ona bağırıyor: “Kısmet! Allah seni orada kalman için önceden cezalandırdı!”. Ve sinirli bir şekilde ilerliyor.

Son olarak oradan İsa da geçiyor ve iniltisini duyuyor. Kalbi merhamet duyuyor, ona elini uzatıyor ve onu çukurdan dışarı, ışığa çıkartıyor. Birlikte oradan ayrılıyorlar ve uzaklaşıyorlar.

Konfüçyüs ve Laozi (Çin), Zerdüşt (İran), Vedaşar ve Bhagavad Gita (Hindistan), Gotama Buda, Mahavira (Jainizm dininden), Sokrates ya da Platon (Yunanistan), Bahâilik ve Muhammet, imparatora tapınmayla Şinto (Japonya), Vudu (Karayipler), Animizm (İlkel düzeydeki yerli halklar): Peki ışık nerede parlıyor? Gerçek kurtuluş nereden geliyor? Ne öğretiyor tüm bu dinler? Şiva’nın tapınağında taştan bir penise tapmak, senden kutsal savaş çıkartmanı talep eden bir dinin inananı olmak, Mayalarda olduğu gibi insan kurban etmek ya da Haç’a niyaz edip düşmana karşı gösterilen sevginin temel taşı olduğu bir inancı takip etmek aynı şey midir? C. S. Lewis bunu çok başarılı bir şekilde açıklıyor: «Eğer gidip Buda’ya sorsaydın: “Brahman’ın oğlu musun?” diye, sana şöyle yanıt verirdi: “Oğlum, halâ sahte hissiyatların vadisinde bulunuyorsun”. Eğer Sokrates’e sorsaydın aynı soruyu: “Zeus musun?”, o da sana gülerdi. Eğer Muhammet’e yöneltseydin bu soruyu: “Allah mısın?”, önce kendini paralardı sonra da senin boğazını keserdi. Konfüçyüs’e sorduğun zaman: “Sen Göksel olanlardan mısın?”, şu cevabı alacağını tahmin ediyorum: “Böyle doğayla uyuşmayan sorular, zevksizlik göstergesidir”.

Kendisini tanrılıkla tanımlayabilecek tek kişi benim düşünceme göre sadece ya Tanrı’nın bizzat kendisidir ya da bir çeşit manevî körlükten muzdarip olan (öyle ki bu körlüğün onun ruhunu bütünüyle hapsettiği) ruhsal anlamda tamamen engelli bir insandır. »

 

Klaus Kenneth, Tanrılar, Putlar, Gurular, En Plo Yayınları, sayfa: 21-23 

Çeviren: Rahip Nektarios

 

Kısa ve Sembolik Bir Hikâye