Rus Ortodoks Kilisesi’ nin Tarihi
Bizanslı misyonerlerin Rusya’ya ulaştırdığı Hristiyanlik I. Vladimir döneminde 988’de Kiev’nin resmi dini oldu. 1037- 1448 arasında kiliseyi Kostantinopolis’ten ( İstanbul) atanan metropolitler yönetti. Buna karşın Kiev’deki Rum metropolitinin Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleşmesini amaçlayan kısa ömürlü Floransa Birligi’ni imzalamamasından sonra ( 1439) Rus Kilisesi bağımsızlaştı. 1589’da Moskova metropoliti İov patrikliğe yükseltildi ve İstanbul (Fener), Iskenderiye, Antakya ve Kudüs patriklerinden sonra beşinci onur sırasını aldı. Troitse-Sergieva Lavra-Trinity-St. Sergius Lavra 20.yüzyıl başları Ukrayna’da 1458- 1687 arasında Polonya’nın denetimi altındaki topraklarda, görünüşte Fener patriğinin yetki alanına bağlı bir ”Kiev ve Tüm Rusya” metropolitliği varlığını korudu. 1596’da Ukraynalı din adamlarının ve halkın büyük çoğunluğu Brest Litovsk’taki Katolik cemaatla birleşti ama 1687’de Kiev metropolitliğinin Moskova Patrikliği’yle birleşmesinden sonra çoğu yeniden Ortodoksluğa döndü. 19. ve 20. yüzyıllarda Polonya’daki bölünmelerin ardından Ortodoksluğa dönenler oldu. Car I. Petro (Büyük) 1721’de Moskova Patrikliği’ni etkisizleştirerek yerine devletin denetimi altında Kutsal Sinod’u kurdu.
===SSCB Dönemi===
1917 Ekim Devrimi’nden kısa bir süre önce Ağustos’ta patriklik yeniden kuruldu. Patrikliğe Tihon getirildi. 1918 – 1939 arasında Ortodoks Kilisesi Sosyalist yönetimin ağır baskısına uğradı. SSCB hükümetinin de desteklediği Yenilenmis Kilise’nin (”Obnovlençeskaya Tserkov”) 1922’de Patrik Tihon’u görevden alarak yönetimi Kutsal Sinod’a devretmesiyle Ortodoks Kilisesi büsbütün zayıfladı ve din adamları ile inananlar arasında da bir bölünme ortaya çıktı. Anti – sovyet eylemlerinden sonra özür diledikten sonra serbest bırakılan Patrik Tihon’un ölümünden ( 1925) sonra hükümet patrik seçimini yasakladı. 1927’de kilisenin sürekliliğini sağlayabilmek amacıyla Metropolit Sergi, Sovyet hükümetine bağlılığını dile getirdi ve bundan sonra devlete yönelik her türlü eleştiriden kaçındı. Buna karşın bu tutum kilise içinde yeni bölünmelere yol açtı. ABD ve Bati Avrupa’daki Rus metropolitleri de Moskova’yla ilişkilerini kestiler. 1943’te Stalin’in dine karşı politikasının değişmesinden yararlanarak Rus Ortodokslugu yeniden canlandı. Yeni bir patrik seçildi, ilahiyat okulları açıldı, binlerce kilisede ibadet edilmeye başladı. 1945 – 1959 arasında kilisenin resmi örgütü genişledi; ama yer yer bazı din adamları tutuklanarak sürgüne gönderiliyordu. Açık kiliselerin sayısı 25 bine çıktı. 1959 – 1964 arasında Nikita Kruşçev döneminde kiliseye karşı gene yaygın bir baskı uygulandı. Açık kiliselerin ve kilise kurumlarının sayısı 10 binin altına indi II. Dünya Savaşı’ndan sonra Moskova patriği, özellikle Sovyet hükümetinden destek gördüğü barış hareketlerinde uluslararası düzeyde de etkili oldu. Ayrıca öteki Ortodoks kiliseleri arasında da saygınlığını korudu, onların liderleriyle düzenli temaslarını sürdürdü. 1948’de Rus Kilisesi’nin bağımsızlığının 500. yılını kutlamak üzere Moskova’da toplanan Ortodoks liderler Batı’ya karşı sert bir tutum takınarak hem Vatikan’ı hem de Dünya Kiliseler Konseyi’ni ”Amerikan emperyalizmiyle” işbirliği gerekçesiyle mahkum ettiler. Stalin’in ölümünden sonra patrikliğin Dünya Kiliseler Konseyi’ne katılmasına (1961) olanak verecek ölçüde bir tutum değişikliği gerçekleşti. II. Vatikan Konsili’nden ( 1962 – 1965) sonra Katolikler’le de dostça ilişkiler kuruldu. 1965’te hükümetin din adamlarını yerel devlet görevlilerinin denetimine sokabilecek bir bölge düzenlemesine gitmesi üzerine Başpiskopos Yermogenile Eshlimanve yakunin adlı papazların protestosu, ülke içinde huzursuzluk yarattı. 1917 Sovyet Devrimi Rus Kilisesi’nin ABD, Japonya ve Mancurya ile Avrupa’daki piskoposluk bölgeleriyle bağlarını zayıflattı. Rusya’daki görev yerlerinden ayrılan bazı piskoposlar Yogoslavya’daki Karlofca’da bir araya geldiler ve açıkça monarşi yanlısı bir siyasi çizgiyi benimsediler. Ayrıca Özgür Rus Kilisesi ‘nin tümü adına sinod yetkisi taşıdıklarını öne sürdüler. Günümüze değin Rus göçmenlerinin çoğunu bünyesinde toplayan bu grup 1922’de Patrik Tihon’un ABD ve Avrupa ‘da Platon ve Evlogi’yi metropolitliğe atamasıyla resmen dağıtılmıştı. İki metropolit de Karlofça’dali sinodla ilişkilerini sürdürmekle birlikte ona bağlayıcı bir yetki tanımadılar. 1931’de Moskova metropoliti Sergi, hem Platon’dan, hem de Evlogi’den sovyet hükümetine bağlılık yemini etmelerini istedi. İkisi de bunu reddetti; Platon Amerika’da geçici özerkliğini ilan ederken Evlogi de İstanbul’da Fener patriği tarafından kabul edildi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Moskova patriği bu gruplar üzerinde yeniden denetim sağlamaya çalıştıysa da başarılı olamadı. 1970’te Amerika’daki Özerk Ortodoks Kilisesi Moskova tarafından tanındı. Moskova aynı yıl Japonya’da kurulan özerk kiliseyi de tanıdı. Sovyet yönetiminde Mihail Gorbaçov’un 1985’ten sonra başlattığı glasnost(açıklık) politikası çerçevesinde Ortodoks Kilisesi üzerindeki kısıtlamalar hızla azaltmaya başladı. Geçmişte el konmuş kilise mülkleri iade edildi, dinsel etkinlikleri nedeniyle hüküm giymiş tutuklular serbest bırakıldı. Rusya’da Ortodoksluğun kurumlaşmasının bininci yıldönümü 1988’de büyük törenlerle kutlandı.
Kaynak: Vikipedi Düzeltmeler: A.Hristiyanidis