Luka İncilinin yorumlanması (3)
C)Bakire Meryem’e Müjde (Lk 1:26-38)
Luka 1:26-38 ayetlerinde Meryem Ana’ya Müjde’yi büyük bir sadelik, güçlü bir vurgu ve inkar edilemez bir tarihsel güvenilirlikle anlatır. Bu bayramın Apolitikion’unda (bayramın manasını özetleyen ilahi) söylediğimiz gibi, kurtuluş planının gerçekleşmesinin başlangıcını işaret eden olaydır: “Bugün kurtuluşumuzun başlangıcı ve ezelî sırrın belirmesidir. Çünkü Allah’ın Oğlu, Bâkire’nin Oğlu oluyor ve Cebrâil, Allah’ın lütfunu müjdeliyor. Bu yüzden biz de onunla birlikte Allahdoğuran’a haykıralım, “Selâm, ey lütfa erişen, Rab seninledir”. “Dünya kurulduğundan beri gizli tutulan” (Ro 16:25) bu ilahi plan, Müjde olayında açığa çıkar.
Sonsuz ve ölümsüz Tanrı, kendi yaşamını ve tarihini sonlu ve ölümlü insanların yaşamı ve tarihiyle birleştirmek ister. Doğayı yaratarak varlığını ve her şeye kadir olduğunu zaten göstermiş olan Tanrı (bkz. Ro 1:19-20), ilahi doğasını insanların doğasıyla birleştirir. Bir Tanrı-insan olarak dünyamızı ziyarete gelir, böylece bize yaklaşabilir ve biz de ona daha yakından yaklaşabiliriz. Bizimle karşılaşmasının bu seyrinde, sevgisinin akıl almaz büyüklüğü ve alçakgönüllülüğünün akıl almaz derinliği ortaya çıkarken, Müjde olayıyla başlayan son derece önemli on iki dönüm noktasını ayırt ederiz.
Kilise, İlahi Tasarının olaylarına denk gelen on iki bayram tanımlamıştır: Tanrıdoğuranın Müjdesi, Noel Bayramı, Sünnet, İsa’nın Tapınağa sunulması (ilk doğan çocuğun doğumundan 40 gün sonra kutsanmak üzere tapınağa getirildiği bir Yahudi geleneği), Vaftiz, Görünümünün değişmesi, Yeruşalim’e Giriş, Son Akşam Yemeği, Çileleri, Hades’e İnişi, Dirilişi, Göğe Yükselişi, Pentekost Bayramı. Bu kutlamalarla, Eski Ahit’te kurtuluşumuz için kehanet edilen ve Yeni Ahit’te yerine getirilen her şeyi bugüne kadar sakramentler aracılığıyla deneyimliyoruz. Yeni Ahit’in tarihsel olayları olan Eski Ahit’in vaatleri kişisel deneyimimiz haline gelir. Böylece imanımız, başka hiçbir din ya da felsefede bulunmayan inanılmaz sağlam bir üçayak -peygamberlik, tarih, deneyim- üzerine kurulur.
1:26 Elizabet’in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente,
Zekeriya’ya görünmesinden altı ay sonra Cebrail, Tanrı tarafından Celile’nin Nasıra kentinde yaşayan bakire Meryem’e gönderildi. Bu zaman tanımı İsa Mesih ile Vaftizci Yahya arasındaki yaş farkını tanımlamamızı sağlar.
Nasıra, Celile’nin güneyinde, Yeruşalim’in yaklaşık 140 km kuzeyinde küçük bir kasabaydı. Bazı yorumcular Eski Antlaşma’da adı geçmediği için varlığını sorgularlar. Ancak Eski Ahit ne bir coğrafi sözlük ne de Filistin’in posta rehberidir. Antik Yunan’da Tukidides’in bahsettiği şehirler dışında başka şehir olmadığını iddia etmek kesinlikle aptallık olur.
Nasıra genel olarak kötü şöhretli bir bölgeydi. Filipus ona “Nasıralı” İsa’dan coşkuyla söz ettiğinde, Nasıralı’nın itirazı karakteristiktir: “Nasıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?” (Yuhanna 1:45-47).
1:27 Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di.
Bakire Meryem nişanlıydı, Yusuf’la nişanlanmıştı. Eski Ahit’te nişanlılık süresi tanımlanmamıştı. Ancak evlilik töreni yapılmadığı için, genç kız nişanlandığı andan itibaren nişanlısına aitti. Nişan sadece bir evlilik vaadi değil, mükemmel bir yasal evlilik sözleşmesi anlamına geliyordu. Yusuf sağduyulu ve özdenetim sahibi bir adamdı, Tanrı’nın Oğlu’nun annesinin velayetini emanet etmek için seçtiği olağanüstü bir kişiydi. Cinsel eğilimleri olan bir adam değildi, bu yüzden nişanlısını hemen karısı yapmadı. Hamileliğini fark ettiğinde yaşadığı ikilem bunu kanıtlamaktadır: Musa yasasının öngördüğü gibi Meryem’i taşlanarak öldürülmek üzere teslim mi etmeliydi (bkz. Yasa’nın Tekrarı 22:23-24), yoksa asil duygularının ve ahlakının gerektirdiği gibi “onu sessizce boşamalı” mıydı (Matta 1:19)? Ancak Tanrı’nın “ona gebe kalan Kutsal Ruh’tandır” (Matta 1:20) vahyinden sonra sakinleşti ve meleğin emriyle Bakire’yi, En Kutsal Anne’yi kendisine yakın tuttu.
Tanrı, Meryem’in Yusuf’la nişanlanması için bu akıllıca planı tasarladı, çünkü Yahudiler için evli olmayan bir kadının çocuk doğurması düşünülemezdi. İnsanların gözünde İsa, Yusuf ve Meryem’in oğlu olarak görünüyordu (krş. Lk 3:23). İsa’nın gebe kalışının sırrını sadece ikisi ve Elizabet biliyordu ve Bakire’nin zina yaptığı düşünülmesin ve Kutsal Ruh’un gebe kaldığı şeytan tarafından bilinmesin diye açıklanmaması gerekiyordu. Aziz Ignatius üç şeyin Şeytan’ın dikkatinden kaçtığını yazar: “Bu çağın hükümdarı, Meryem’in bakireliğini, doğumunu ve aynı şekilde Rab’bin ölümünü, Tanrı’nın sessizliğinde gerçekleşen üç açık gizemi anlamadı”.
Yusuf (bkz. Lk 2:4) ve bakire Meryem, Davut’un soyundan ve evinden geliyorlardı. Kural olarak, daha önce de belirtildiği gibi (bkz. 5. ayetle ilgili yorumlar), her İsrailli kendi kabilesinden ve genellikle kendi neslinden bir kadınla evlenirdi. Peygamber Yeşaya bakire Meryem’in Davut’un soyundan geldiğini önceden bildirmişti. Mesih’in “İşay’ın kökünden” geleceğini söylemişti (11:1).
Elizabet, “Harun’un kızlarından” (5. ayet) gelmesine rağmen, bakire Meryem’in akrabasıydı. Görünüşe göre annesi Davut’un soyundan, babası ise Levi’nin soyundandı.
İbranice Meryem adı Eski Antlaşma’da sık sık geçer ve birçok yorumu vardır: ‘güçlü’, ‘tapınılan ve övgüye değer’, ‘deniz doğumlu’. İlk ikisi en olası olanlardır.
1:28 Onun yanına giren melek, “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir” dedi.
“Selam”, beklenmedik ziyaretçinin bakire Meryem’e yönelttiği ve onu Tanrı’nın sevinciyle dolduran ilk sözcüktür. Bu Grekçe bir selamlamadır; İbranice “esenlik” ile birlikte kullanılmıştır (krş. Mt 28:9; Yu 20:21). “Selam” diyerek, melek, Havva’nın bize miras bıraktığı kederin bağlarını koparır. Bu olaya Müjde denmesinin nedeni, böylesine sevinçli bir duyuruyu ifade etmesidir. Meleğin selamlaması, ilahi bir tohumdan olduğu gibi, sayısız ve tatlı selamlamanın filizlenip yükseldiği bir modeldi. Kilisemiz Akathist İlahisi (Ayağa Kalkma İlahisi) ayini sırasında bunları Kutsalların Kutsalına hitap eder.
Meleğin kendisi tarafından açıklanan “lütfuna eriştin” hitabı – “Tanrı’nın lütfuna eriştin ” (ayet 30)- Bakire’nin, bir insan olarak günahsız olmasa da, o da ilk günahın yükünü taşıyor olsa da, aynı zamanda Tanrı’nın lütfuna, kayrasına sahip olduğunu, ilahi lütufla dolup taştığını, doyduğunu gösterir. Işıkla, merhametle, sevgiyle, sevinçle, esenlikle, iyilikle, kutsallıkla ve genel olarak Tanrı’nın tüm lütuf ve armağanlarıyla doludur. Ama aynı zamanda Tanrı’nın Oğlu’na gebe kalmak gibi yüce bir lütfa da sahiptir. Bu onu günahsız yapar. Onun lütfu tükenmez, çünkü meleklerin “Rab seninledir” sözüyle ifade ettiği gibi, lütfun kaynağı olan Tanrı’nın Kendisi onunla birliktedir.
Müjde saatinde, Nasıra’nın alçakgönüllü kızı Tanrı’nın en yüce kutsamasını aldı ve kadınlar arasında kutsanmış olduğunu kanıtladı. Bu selamlama Bakire’nin kimliğinin bir özelliği haline gelir. Kutsal Ruhun esiniyle Elizabet ona bu şekilde hitap eder (krş. 1:42). O, tüm kadınların en kutsanmışı, tüm insanlar arasında en seçilmiş olanıdır. “Zaman dolunca” (Gal 4:4), Tanrı’nın Adem ve Havva’ya düşüşlerinden sonra verdiği kurtuluş vaadini yerine getirmesi için uygun zaman, verilen ilk müjdenin gerçekleşmesi vakti (krş. Yar. 3:15), artık gelmişti. O zaman günah en çürümüş meyvesini, “diz çökmüş, eğilmiş, ayakta duramayan ve kendini tam olarak düzeltemeyen” (Lk 13:11) yoksul ve ölmekte olan bir insanlığı meydana getirdi, ama tam o sırada lütuf da en olgun ve mükemmel meyvesini, alçakgönüllü ve saf bir Bakire’yi, en çok tercih edileni ortaya çıkardı.
1:29 Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı.
Müjde’yi anlatan bu bölümden ve bunu izleyen, Rab’bin Annesi’nin Elizabet’le buluşmasını anlatan bölümden (bkz. 39-56. ayetler), bakire Meryem’in kişiliği hakkında çok sayıda gerçek bilgi ediniriz. Müjdeci Luka onun portresini sadece saflığını değil, aynı zamanda sağduyusunu, derin alçakgönüllülüğünü ve gerçek imanını da gösteren bir canlılık ve zarafetle tasvir eder. Bakire Meryem zeki ve zarif bir genç kızdı. Melekten Müjde mesajını duyduğunda, ne bu büyük şeref onu şaşkına çevirdi ne de ilahi duyuruya düşüncesizce inandı. Mesih hakkında bildiği peygamberlik sözlerini, yani onun bir bakireden doğacağını (bkz. Yar 3:15; Yşa.7:14, vs.) kendine uygulamak için acele etmedi. Meryem’in tepkisi, dinsel konularda herhangi bir egoizm ya da hastalıklı tutuma sahip olmayan bir kişiyi ortaya çıkarmıştır.
Meryem, beklenmedik görünüm ve meleğin selamından dolayı “söylenenlere çok şaşırdı”. “Bunun ne tür bir selamlama olabileceğini”, bu selamlamanın ne anlama geldiğini merak etmiştir. İhtiyatlı Bakire, cennette kendisine yaklaştığında şeytanın teklifini kayıtsız şartsız kabul eden Havva’nın aksine, meleğin önünde tereddütle durur (krş. Yar 3:1-7). Meryem ölçülü ve alçakgönüllü bir şekilde meleğin ağzından duyduğu övgü dolu sözleri sorgular.
Zigavinos şöyle yazar: “Sözlerin aldatıcı olabileceğinden korktu”. Aldatıcı şeytanın kendisini bir ışık meleğine dönüştürmüş ve ona tuzak kuruyor olabileceğini düşündü (krş. 2Ko.11:14).
1:30 Ama melek ona, “Korkma Meryem” dedi, “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin.
Melek Bakire’nin içindeki endişeyi hissetmiştir. “Korkma” diyerek onun tedirginliğini yatıştırdı ve Tanrı’nın temsilcisi olarak ona huzur verdi. Sonra onun düşüncelerine vahyiyle cevap verdi; “Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin”. Bu salamın anlamını, Tanrı’dan lütuf aldığını, O’nun iyiliğini ve özel sevgisini kazandığını söyleyerek açıkladı.
1:31 Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın.
Melek Bakire’ye bildirdiği mesajı açıkça duyurdu: “Gebe kalacaksın ve bir oğul doğuracaksın ve ona İsa adını vereceksin”. Bu mesajdaki paradoks, bir bakirenin doğum yapacak olmasıdır, çünkü Kilise’nin bakire Meryem’in Doğuşu’nda söylediği gibi, “çocuk doğurmak bakirelerce bilinmiyen bir şeydir”. Bu çocuğun doğumuyla Yeşaya’nın kehaneti gerçekleşmiş olacaktır: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.” (7:14).
İbranice İsa ismi Yeshua, “Yahova kurtarır” anlamına gelir. Eski Antlaşma’da birçok kişi bu adı taşıyordu. Ancak İsa Mesih söz konusu olduğunda, meleğin Yusuf’a açıkladığı gibi, “Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak” anlamına gelir (Mt.1:21). Bakire’nin oğlu İsa, Tanrı’nın kurtarıcısıdır, halkını günahtan kurtaracak olan Yahve’nin ta kendisidir.
1:32-33 O büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na, atası Davut’un tahtını verecek.O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.”
Meryem’den doğacak olan İsa, Davut’un soyundan gelmesi beklenen Mesih olacaktır. Meleğin mesajı, Mesih’in gelişi ve ebedi ruhsal krallığının kurulmasıyla ilgili Eski Antlaşma’nın tüm peygamberliklerini özetliyordu.
Vaftizci Yahya’ya büyük denebilir (bkz. 15. ayet), ama kesinlikle ve kuşkusuz sadece İsa Mesih büyüktür.
İsa, beden almasından beri Tanrı’nın Oğlu ve Sözü’dür. O’na “En Yüce Olan’ın Oğlu denecek” (krş. Mez.2:7) ifadesi ise insanların O’nun tanrısallığını gerçekleştireceği belirtilerden tanıyacakları ve O’na Tanrı’nın Oğlu diyecekleri anlamına gelir (krş. Ro.1:4). İsa’nın vaftizinde duyulan Baba Tanrı’nın sesi de bunu açıklıyordu: “Sevgili Oğlum budur, O’ndan hoşnudum” dedi. (Mt.3:17).
Mesih’in temel özelliklerinden biri, bir insan olarak soyundan geldiği atası Davut’un tahtında sonsuza dek hüküm sürecek olmasıdır (bkz. 2Sa.7:12-14). 16; Mez.131:11; Yşa.9:7); “ve Rab Allah ona atası Davud’un tahtını verecek, ve Yakub evi üzerinde ebediyen saltanat sürecek ve onun krallığının sonu olmıyacak”. Hirodes’in sarayında Yahudilerin kralının nerede doğduğunu soran Yıldızbilimcilere verilen mesaj açıktı; “Yahudiye’nin Beytlehem kentinde” (Matta 2:5), Davut’un geldiği yerde (krş. Mika 5:1).
“Yakup’un soyundan gelenler” İsa Mesih’e iman edecek ve Tanrı’nın yeni halkı olan Kilise’yi oluşturacak olanlardır. Bu, Mesih’in sonsuz ve ebedi krallığıdır.
1:34 Meryem meleğe, “Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki” dedi.
Meryem meleğin mesajını düşüncesizce kabul etmedi. Elbette bunun gerçekleşeceğinden şüphe duymuyordu, ama nasıl olacağını bilmek istiyordu ve ciddi bir itirazda bulundu: “Ben bakire olduğuma göre bu nasıl olacak?”
“ἐπεὶ ἄνδρα οὐ γινώσκω;” ifadesi ‘evlilik ilişkim yok’ anlamına gelir. Fiilin şimdiki zamanı ömür boyu bekaret niyetini gösterir. “οὐ γινώσκω”, ‘Evlilik ilişkim yok’ ifadesi sadece Müjde zamanına kadar olan döneme atıfta bulunmaz – Bakire’nin itirazı o zaman bir anlam ifade etmezdi – aynı zamanda geleceği de kapsar. Tıpkı hayatı boyunca asla şarap içmemeye karar veren birinin “içmiyorum” diyerek kendini şimdiki zamanda ifade etmesi gibi; tıpkı sigara içmeyen birinin “sigara içmiyorum” diyerek gelecekte de sigara içmeye niyetli olmadığını ifade etmesi gibi, Meryem de burada kullandığı şimdiki zamanla evlilik ilişkilerinden tamamen uzak durma konusundaki kesin iradesini belirtir.
Meryem elbette Yeşaya’nın peygamberlik sözlerini biliyordu; “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.” (7:14). Ancak peygamberin kendisinden söz ettiği kuşkusu aklının ucundan bile geçmemişti. Derin alçakgönüllülüğü, göksel habercinin kendisine açıkladığı onca şeyden sonra bile böyle bir düşünceye izin vermiyordu (bkz. ayetler 30-33). İçinde hüküm süren ve kendiliğinden ortaya çıkan duygu, Rab’le olan gizli evliliğinin, kutsal yemininin çözülmemesi için duyduğu endişeydi; çocukluğundan beri Tanrı’dan gelen bir çağrı olarak kabul ettiği ve tüm varlığıyla, harikulade bir göreve karşılık verdiği şeyi kaybetmemesi için.
Bu pasajı yorumlayan Aziz Augustinus şöyle der: “Bakire kalacağına dair önceden Tanrı’ya yemin etmemiş olsaydı bunu söyleyemezdi”. Nyssa’lı Aziz Gregory’ye atfedilen bir vaazda da, Meryem’in bakireliğe karşı bir eğilimi olduğu için, ne meleğe inanmadığına ne de gizli kararından ayrıldığına işaret eder. “Ben bakire olduğuma göre bu nasıl olacak?” sorusu, onun içinde sakladığı şeyi ortaya çıkarır. Ve bu düşünce şu şekilde kanıtlanır: Eğer Yusuf’un Bakire’yi karısı yapmak gibi bir niyeti olsaydı, onun doğuracağı haber verildiğinde şaşırması doğal olmazdı, çünkü doğa kanununa göre kendisi de anne olmayı beklerdi. Nyssa’lı Aziz Gregory şöyle der: “Ama Tanrı’ya adanmış olan bedeninin bozulmadan korunması gerektiği için, bu nedenle, sen bir melek olsan ve gökten inmiş olsan ve görünüşün doğaüstü bir şey olsa da, yine de evlilik ilişkisine sahip olmam imkansızdır. Öyleyse kocam olmadan nasıl anne olabilirim? Çünkü Yusuf’u bir nişanlı olarak tanıyorum, ama bir koca olarak değil”.
Meryem, görünüşe göre, gizli kutsal yeminini güvence altına almak için, zaten orta yaşlı olan ve karısının ölümünden sonra çocuklarından sorumlu olan Yusuf’la nişanlandı. Öyle görünüyor ki, evlilik ilişkilerinden uzak, kendilerine özgü bir evlilik yapmaya karar vermişlerdi; Meryem çocuklarının yetiştirilmesinde Yusuf’a yardım edecek, Yusuf da dünyaya Meryem’in kocası olarak görünerek Meryem’in bekâretini korumak için gerekli sosyal korumayı sağlayacaktı. Çünkü ömür boyu bekaret kararı Yahudi ahlakına tamamen zıt, o dönem için anlaşılmaz ve kışkırtıcıydı.
Eski Ahit’te, Habil öldürüldükten ve evlenmeyi başaramadıktan sonra, sadece üç erkekten bakir olarak bahsedilir: İlyas, Elişa ve Yeremya. Hiçbir kadın bakire hayatını seçmemiş gibi görünmektedir. Nasıralı mütevazı kız, Tanrı’yı bekaretini O’na adamak isteyecek kadar çok seven ilk kişiydi. Ve arzusu o kadar güçlüydü ki, meleğin şaşırtıcı kehanetinden sonra bile geri dönülmez olarak kaldı. Gerçekten de, çağlar boyunca bilinen en mükemmel ruha; Tanrı’nın annesi olma gibi en yüksek onura yükselen kişiye; haklı olarak bakirelerin “iyi bakıcısı” olarak tanımlanan her zaman kutsanmış Meryem’e bu yakışırdı.
1:35 Melek ona şöyle yanıt verdi: “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.
Melek Meryem’in sorusunu hiç zorlanmadan yanıtladı. Zekeriya’ya yaptığı gibi onu azarlamadı. Meryem’in tepkisi tamamen haklıydı, çünkü geçmişte buna benzer bir olay yaşanmamıştı. Bakire bir kadından hiç çocuk doğmamıştı.
Bu nedenle melek ona Tanrı’nın Kendisi tarafından ziyaret edileceğini ve tıpkı Tanıklık Çadırı’nı gölgeleyen ve Tanrı’nın gücünü ve varlığını gösteren parlak bulut gibi gölgeleneceğini açıkladı (bkz. Çık.40:28-32). İsa’nın gebe kalması Kutsal Ruh’un inişiyle gerçekleşecekti.
Bu ayette Kutsal Üçlü Birlik’in üç kişisi ortaya çıkar. “En Yüce” sıfatı Baba’ya atfedilir ve Bakire’yi gölgeleyecek olan Güç Oğul’dur. Kutsal Ruh’tan da açıkça söz edilir. Aziz Athanasius’un bildirisine göre, dünyanın yaratılışında olduğu gibi, “Baba, Söz aracılığıyla Kutsal Ruhla her şeyi yaratır”, şimdi de Baba, Oğul aracılığıyla Kutsal Ruh’la yeni yaratılışı, insanın yeniden doğuşunun gerçekleştiği Kilise’yi kurmuştur. Ve bu işte Üçlü Tanrı bakire Meryem’i ilk ve en iyi işbirlikçisi olarak kullandı.
Bakire Meryem’in dünyaya getireceği çocuk mutlak anlamda “kutsal” olarak adlandırılır, çünkü o ilk günahtan arınmış olarak doğan tek çocuktur.
Kutsal Üçlü Birlik’in ikinci kişisi olan Tanrı’nın Oğlu, Bakire Meryem’in rahminde beden bulmuştur. Bu tam olarak nasıl gerçekleşmiştir? Tam bir muamma! Tek bildiğimiz bunun Kutsal Ruh’un inişiyle gerçekleştiğidir. Bu gizemin hizmetkârı Cebrail ve olayı kaydeden Tanrı esinli tarihçiler bile bunun Kutsal Ruh tarafından işlendiğinden başka bir şey söyleyemezler. Nasıl ve ne şekilde olduğunu kimse açıklamadı; Aziz Altın Ağızlı Yuhanna kategorik olarak “bu mümkün değildi” dedi.
Sapkın Nasturiler, Meryem’in insan Mesih’i doğurduğunu ve tanrısallığın daha sonra onun içine yerleştiğini iddia ediyorlardı. Ancak bu bölüm onların hatasını doğrulamaktadır. Tanrısallık elbette enkarnasyonla örtülmüştür, ama bir an için bile var olmaktan asla vazgeçmemiştir. George Acropolitos’un yerinde ifadesiyle, İsa “görünüşte insan ama gizlilikte Tanrı’dır”. Bu nedenle Panagiamız (Kutsalların Kutsalı), sapkın Nestorius’un iddia ettiği gibi Christotokos, Mesih’in Annesi olarak değil, haklı olarak Theotokos, Tanrı’nın Annesi olarak adlandırılır.
Nasıralı mütevazı kız, yüce ilahi paydaşlığı deneyimlemeyi başarmıştır. Tanrı’ya insan doğasını vermiştir (bkz. İbraniler 2:14), böylece Tanrı, Tanrı-insan olabilmiş, Tanrı da ona tanrısallığını bahşetmiştir, böylece o da ilk insan-tanrı olabilmiştir. Ortodoks Kilisesi’nin ona atfettiği onur bu teolojik temele dayanır. Katoliklerin yaptığı gibi onu tanrılaştırmaz ya da Protestanların yaptığı gibi onu küçümsemez; Tanrı’nın Kendisinin onu onurlandırdığı yoldan esinlenerek onu onurlandırır.
Şeytan, insanın “teosis” = tanrısal doğaya katılma arzusundan yararlanarak -ki Tanrı’nın “suretinde ve benzerliğinde” yaratıldığı için (Yar. 1:26) bu arzu dogasında vardı- ona tanrılaşma vaadinde bulundu (krş.Yar. 3:5) ve onu yıkıma sürükledi. Ancak Tanrı’nın beden almasıyla insanın tanrılaşması için en emin ve mükemmel yol açılmıştır. Bakire Meryem bu yolda yürüyen ilk kişiydi. Onu örnek alarak Tanrı’nın iradesine boyun eğerek yaşamaya çalışan ve theosisi, “Tanrısal özyapıya ortak olmayı” hedef alan herkes tüm insanlar onu izler (2Pt 1:4).
Bakire Meryem’in tarihsel bir olay olarak yaşadığı Müjde, her inanlının ruhsal yaşamında yaşamaya çağrıldığı bir olaydır. Meryem’in Kutsal Ruh aracılığıyla İsa Mesih’e gebe kalıp onu doğurması gibi, Kutsal Ruh’la birlikteliği olan Hristiyan da küçük bir Mesih’e, Mesihleşmiş benliğine, arketip-prototipin gerçek bir kopyasına gebe kalmaya ve onu dünyaya getirmeye çağrılır.
1:36 Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır.
Meryem meleğin sözlerine inançsızlık göstermediği için, melek ona mucizevi bir doğaüstü doğum olayını anlatarak imanını güçlendirdi. Melek, geçmişte yaşanmış olan Sara ve Rebeka örneklerine atıfta bulunmadı. Ona, gerçekliğini kendisinin de anlayabileceği, kendi zamanındaki benzer bir olay hakkında bilgi verdi. Bu, Elizabet’in henüz insanlar tarafından bilinmeyen hamileliğidir (bkz. s. 24). Tanrı’nın her şeye kadir olduğuna olan inancını güçlendirmek için, Elizabet’in yaşı ve kısırlığı vurgulanır ve Meryem’e gebe kalma zamanı ve çocuğun cinsiyetiyle ilgili ayrıntılar açıklanır.
1:37 Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.”
Melek tarafından bildirilen paradokslar Tanrı’nın gücüyle gerçekleştirilecektir. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı için hiçbir şey imkânsız değildir (bkz. Eyüp 42:2). Her şeye gücü yeten Rab’be inanan Meryem, meleğin kendisine bildirdiklerinin gerçekleşeceğinden emindi.
1:38 “Ben Rab’bin kuluyum” dedi Meryem, “Bana dediğin gibi olsun.” Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı.
Tanrı Meryem’in cevabını bekliyordu. Damadın müstakbel gelinin cevabını beklediği gibi, hizmetkârının özgür rızasını istedi. Bakire özgürce, sorumlu bir şekilde ve gönüllü olarak ilahi takdirin planının yerine getirilmesinde işbirliği yapmayı kabul etti; alçakgönüllülükle “Ben Rab’bin hizmetkârıyım” dedi ve bir Tanrı’nın gelini oldu. Söylenenlerin gerçekleşeceğine inandı ve kendini tamamen Tanrı’nın ellerine emanet etti. “Söylenenleri”, Tanrı’nın kendisine açıkladığı iradeyi kabul etti ve Göklerin ‘sessizlik içinde’ tuttuğunu kurcalamadı. Rab’bin selamına, tıpkı çömlekçinin elindeki kil gibi, direnmeden isteyerek teslim oldu. Nasıralı kızı göklere yükselten bu derin alçakgönüllülük için, ulusumuzun öğretmeni Elias Miniatis haykırdı: “’Bana verdiğin söz yerine gelsin’ diyerek Tanrı’nın yeryüzüyle yıldızları değiştirmesini sağlayan bir Bakire’nin harikulade gücü!”.
“Olsun” kelimesi bir dileği ifade eder. Aziz Nikolaos Cavassilas bu konuda yorum yapmıştır: “Bakire diledi ve hemen İsa onun içinde beden aldı” ve devam etti: “Bakire’nin hamileliğin nasıl gerçekleşeceğini öğrenmek istediği sırada, Tanrı rahmine inmiyordu. İkna olduğu ve çağrıyı kabul ettiği anda, tüm iş bir anda tamamlandı: Tanrı bir giysi olarak insan şeklini aldı ve Bakire Yaratıcı’nın annesi oldu… Bu şekilde Söz’ün beden alması sadece “hoşnut olan” Baba’nın, “gölgeleyen” Gücü’nün ve “inen” Ruh’un değil, aynı zamanda Bakire’nin iradesinin ve imanının da eseriydi.”
Son olarak, Bakire’nin “Rab’bin sözüne göre” değil, “senin sözüne göre” demesi dikkat çekicidir. O anda meleğin huzurunda Rab’bi görmüştü. Orada bulunan melek ilahi planın yöneticisiydi.