/ Manevi yaşam / Peder Konstantinos Stratigopulos’un kateşizm derslerinden notlar

Peder Konstantinos Stratigopulos’un kateşizm derslerinden notlar

Hristiyanlığın ve ortodoksluğun en önemli unsurunu söyleyerek başlıyorum; belki biliyorsunuz, bizim için en önemli şey insanın hür olmasıdır. Hür irade olmadan hristiyanlık olamaz. Siz hür iradenizle, isteyerek geldiniz buraya. Size söylediğim herhangi bir şeyi kabul edebilirsiniz ya da kabul etmeyebilirsiniz. Aklınıza takılan herhangi bir soruyu sorabilirsiniz. Özgürlük, serbeslik, Allah’ın insanlara verdiği en büyük özelliktir. Allah yüreğimizi yarattı ama hiçbir zaman yüreğimizi zorlamıyor. Tekrar ediyorum, söylediklerimi kabul eder ya da reddedebilirsiniz, size bağlı, bu konuda anlaştık mı? Dersler esnasında sorularınızı, itirazlarınızı, konuşabiliriz, bu çok güzel birşey. Çünkü İsa ”Ardımdan gelmek isteyen, kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin.” dedi. Yani kim istiyorsa ardından gidebilir, bu konuda zorlama yok.(Markos 8:34) Bu her zaman aklınızda olsun.

Allah kelimesi ibranice Elohim kelimesinden geliyor, dolayısıyla hristiyanlar da bu kelimeyi kullanabilirler. Tek Yaratıcı’yı belirten özel bir isimdir.

Şimdi size Kutsal Kitabı gösteriyorum. Elimde ve elinizde Kutsal Kitap var. Kanımca bu kitabın bazı bölümlerini yada ayetlerini okumuşunuzdur. Kutsal Kitap, iki ana bölümden yani Eski ve Yeni Antlaşmadan oluşuyor. (Eski Ahit ve Yeni Ahit) Kutsal Kitap İsa’yı anlatıyor. Eski Ahit İsa’dan önceki yılları, durumları ve olayları, Yeni Ahit ise İsa’nın hayatını, öğretilerini ve ondan sonraki olayları anlatıyor. Biz şimdi Eski Ahit’i okumaya başlayacağız; tabii anladığınız üzere bütün bu bölümleri derslerde anltamak ve incelemek mümkün değil, bu sebeple ben size en önemli noktaları açıklayacağım, siz de diğer bölümleri okuyup bana anlamadığınız noktaları sorabilirsiniz.

Öncellikle Yaratılış Kitabı’nın ilk bölümünü okuyunuz; şu ana kadar okumuş olabilirsiniz ama şimdi yeniden sessizce okuyunuz.

Görünen ve görünmeyen herşeyi Allah yarattı, bunu biliyoruz. Şu noktada soralım bakalım, acaba Allah dünyayı, insanları vs. neden yarattı? Yaratılışın bir sebebi var mı? Yoksa bunun  bir sebebi yok mu? Ne diyorsunuz? Aklınıza gelen herhangi bir şeyi söyleyebilirsiniz…

Bazıları bu soruya ”Onun varlığının bilinmesi için” diye cevap veriyorlar. Öyle olsaydı Allah bencil olurdu… Yaratılış olayının altında ”beni görünüz, beni tanıyınız” mantığı olurdu bu da egoist olmayan Allah’a yakışmaz. “Canlılara can vermek için mi?” Oysa Allah’ın hiç birşeye ihtiyacı yok, kendi kendine yeterlidir. Öyle olmasaydı Allah olmazdı. Hiçbirşey istemiyor, hiçbirşey beklemiyor, hiç bir şeyden ihtiyacı yok. Kendisi Allah’tır. Ama ne var ki Allah dünyayı sevgisinden yarattı. Yaratılış Tanrı’nın sevgisinin bir ifadesidir. Sevmek şöyle birşey: karşılık olarak hiç bir şey beklemeden herşeyi yapmak, her fırsatı sunmak demektir. Biz insanlar iyi birşey yapıyoruz ve bunun bir şekilde karşılığını bekliyoruz, ama ne var ki bu sevgi değildir. Eğer karşımdaki insandan birşeyler bekliyorsam bu demek oluyor ki iyiliğimin ve sunduklarımın sebebi sevgi değildir. “Sana iyilik yaptım sen de bana en azından nazikçe davranacaksın” mantığı. Yada “çocuklarımı yetiştirdim, okuttum, onlar da yaşlandığım zaman herhalde bana bakarlar” diye düşünürsem bir alışverişe giriyorum, bir yatırım yapıyorum ve birşey bekliyorum. Bir nevi ticaret yani. Hristiyanlıkta can alıcı nokta tam da bu. Allah herşeyi yaptı, harikalar yarattı, fırsatlar sundu bunun karşılığı olarak bizden hiçbirşey beklemedi, beklemiyor da. Eğer istersek biz bu fırsatları değerlendiriyoruz, istemiyorsak değerlendirmeyiz, bize bağlı.

Gelelim şimdi ikinci bir soruya. Yaratılış Kitabı’nın birinci bölümünü okuduğumuzda Allah’ın tüm evreni, insan dahil, altı gün içinde yarattığını görüyoruz. Ama “altı gün ifadesi ne anlama gelir acaba?” Bilim adamlarına göre önce sular, sonra karalar, devamında bitkiler ve hayvanlar en son olarak da insan meydana geldi. Acaba bütün bu yaratılış altı gün içerisinde oluşabilir mi? Evrenin hayatı milyonlarca yıl sürdü. İlme göre öyle, ama biz bu bilgiye Kutsal Kitap’a bağlı kalarak nasıl bir cevap verebiliriz? Burda bir çelişki yaşanmıyor mu? Kutsal Kitap’a göre evren 6 günde yaratıldı, ilme göre ise evrenin yaratılışı milyonlarca sene sürdü. Bu bilgi deneyler sonucu ve kesin bir bilgi. Hristiyanlar neyi kabul edecekler? Tamam sıra aynı yani ilim ile Kutsal Kitap arası bu konuda çelişki yok ancak biri asırlardan diğeri ise 6 günden bahsediyor. Bu çok önemli soruları, mutlaka cevaplamamız lazım aksi taktirde Kilise topluluğuna zarar verebiliriz. Avrupalılar ilme çok bağlılar, ilmin insana verdiği faydaları reddemeyiz ama bu yaşanan çelişki ile nasıl baş edeceğiz? Cevaplar hepsi Yaratılış Kitabı’nın birinci bölümünde mevcut. Bakın gün kelimesini incelemek lazım. Şimdi gitsek ufak bir çocuğa “gün ne demek?” sorsak, ne cevap verir? “Güneşin doğuşundan batısına kadar geçen zaman zarfı” der. Aynen öyle. Ama bu demek oluyor ki “gün” kavramını tanımlamak için güneşin var olması şarttır. Peki Yaratılış kitabına göre güneş ne zaman yaratılıyor? “14-15 Tanrı şöyle buyurdu: “Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin.” Ve öyle oldu. 16 Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı. 17-18 Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.  19 Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.” (Yaratılış 1: 14-19) Burada güneş ve yıldızlardan bahsediyor. Yani güneş 4.gün yaratılıyor oysa her günün sonunda “…Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu…Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu….13 Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu…vs” ifadesi geliyor. Bu demek oluyor ki,  “gün” kelimesi bizim algıladığımız gün gibi değil ve güneşin doğuşuna ve batışına bağlı değil. Farklı bir sabah ve akşamdan bahsediliyor. Yani burada önemli bir fark var. Güneşin döndüncü gün yaratılmış olmasına rağmen metinde sabah akşam kelimesi geçiyor, sabah oluyor, akşam oluyor. Tüm bu metinde akşam ve sabah kavramları güneş  kelimesine bağlı değiller. Güneş 4.günden sonra ortaya çıkıyor, yaratılıyor. Başka ayetlere de bakarsak, her günün sonunda aynı ifade var. “23 Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu…31 Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.” Bu noktada yaratılış tamamlanıyor. Devamında Yaratılış Kitabının ikinci bölümüne geçiyoruz. 2.bölümün başında 7.bir gün başlıyor. “1 Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. 2 Tanrı yapmakta olduğu işi yedinci gün bitirdi. O gün işi bırakıp dinlendi.  3 Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak ayırdı. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.” Bu demek oluyor ki burada 7.günün başlangıcı var. Peki bu 7. Günün sonu nerede? Akşam oldu sabah oldu ve yedinci gün oluştu ifadesi nerede? Ne kadar arasanız arayın,  bulamayacaksınız çünkü yok! Çünkü biz şu anda yedinci günün içinde yaşıyoruz, 7.gün hala devam ediyor. Bundan anlıyoruz ki Kutsal Kitap’ta “gün” kelimesi geçtiğinde büyük bir zaman zarfından bahsediliyor. Asırları kapsayan bir müddettir.

 7.”gün” başladı ve hala devam ediyor, biz o 7.günün içinde yaşıyoruz. Yani gün büyük bir dönemdir. Bu kitap İsa Mesih’in yeryüzüne gelişinden 1200 yıl önce Musa Peyganber tarafından yazıldı. Eğer ki Musa Jeolojik Dönemlerden söz etseydi sözünü kim anlayabilirdi o zamanlar? O dönemin diline göre konuştu. Aslında bunu daha sonra anlatacağız ancak burada bir atıfta bulunayım: İsa gelince dünyanın 8.günü başlıyor. Biz 7.günü günahlar ve kötülüklerle doldurduk. Bu nedenle İsa gelip bize yeni bir günü, yani 8. Günü başlatıyor. Kilise Topluluğu içerisinde yaşayarak 7. Günde yaşayıp aynı zamanda 8.güne geçmiş oluyoruz.

Yukarda verdiğim iki örnekten anladığınız üzere, yani bildiğimiz güneşin 4.gün sırasında yaratılması ve 7.günün sonu olmaması, Kutsal Kitap dilinde “gün” kelimesinin bir simge olarak kullanıldığı kanıtlanıyor. Allah gün kelimesini insanlara bazı şeyleri anlatmak için kullanıyor. Dolayısıyla Kutsal Kitap ve ilim adamları arasında çelişki yok. Her ikisinin dedikleri doğrudur. Avrupa’da ilim ile Kutsal Kitap arasındaki  “çelişkiler” yüzünden sayısız tartışmalar ve kavgalar yaşandı. Tarakitalar ve heretik(sapkın) öğretiler meydana geldi. Bir yandan Kilisemizin öğretilerini savunanlar, diğer yandan ilmin elde ettiği bilgileri. Oysa bu tartışmalara hiç gerek yok.

Geçelim şimdi 1.bölümün 26. ayetine: Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi. Burada neler oluyor? Allah Kendi Kendine konuşuyor oysa “İnsanı kendi suretimde, kendime benzer yaratayım” demiyor. Çoğul kullanıyor. Allah birdir ama Bir Allah konuşmuyor. “ kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” diyor. Yani burada Kutsal Üçleme var! (Baba,Ogul ve Kutsal Ruh)

Allah aynı zamanda Bir ve Üçtür. Bunu basit bir örnekle anlatmak gerekiyorsa çocuklara ders verdiğim zaman onlara verdiğim bir örneği kullanıyorum. Şu üç farklı mumu alıyorum, birbiyle birleştiriyorum (örüyorum)  ve üç mun bir mum haline gelince mumun fitilini yakıyorum. Çocuklara “kaç mum görüyorsunuz? sorduğumda onlar “üç mum” diye cevap veriyorlar. “Peki kaç ışık görüyorsunuz? “ sorduğumda ise onlar “Bir Işık” diye cevaplıyorlar. Bu Işık bölünmez, Bir Işıktır!

Sadece bir örnek verdim çünkü Kutsal Üçleme’nin Sırrını kelimeler ve örneklerle anlatamak mümkün değil. Aklımızın anlayabileceği kadar anlatmaya çalışıyoruz. Kutsal Üçleme büyük bir Sırdır. Ama şunu anlayabiliriz, burada büyük bir aşk/sevgi vardır. Biri diğerinin içindedir. Üç ve Birdir. Anlaşılması çok zor bir Sırdır. Peki Allah bunu bize niçin anlatıyor? Söylemeyebilirdi…Açıklamayabilirdi… Aslında bize bu Gerçeği anlatarak bize problemler yaratıyor. Bu Kutsal Sırrı anlayıp açıklama çabası sonucu Kilise Tarihinde bir sürü sapkın gruplar oluştu. Bazı sapkın grupların oluşması ta 1.yy’a bu bilginin açığa kavuşturma sonucu olarak meydana geldi! Kilisenin Doktrinleri (dogmalar, öğretileri) oluştu. Bu Doktrini yanlış algılayan on tane heretik oluşum (sapkın inanlar grubu) ortaya çıktı. Acaba Allah bu Kutsal Üçleme Doktrinini neden bize ulaştırdı? Ulaştırmasaydı sonuçta! Zaten Allah’la ilgili bir çok şeyi bilmiyoruz, bunu da bilmeseydik. Oysa bunun bir nedeni vardır: Allah bize sadece Kurtuluşumuz için gerekli olan şeyleri bize anlattı, daha O’nunla ilgili çok sayıda şeyi bilmiyoruz! Mesela Melekleri nasıl yarattı, bilmiyoruz. Keruvlar ve Serafimlerden biraz bahsetti ama pek fazla detay vermedi. Ama canlarımızın kurtuluşu için gerekli saydığı her şeyi anlattı. Öyleyse Kutsal Üçleme Sırrını neden bize açtı? Biz insanlar bu Sırrı bilerek ne kazanıyoruz? Bu konuda serbesçe düşüncelerinizi almak isterim çünkü Ortodoks Kilisesi’nde sorgulamak, sormak, konuşmak, fikrini ifade etmek serbestir. Ancak Mesih’in ve Elçilerin öğretilerine karşı birşey dile getirirsek, işte o zaman Ruhanilerimiz bizim düşünce tarzımızı düzeltmeye çalışır. Biz de Kilise Babalarımıza/Annelerimize itaat ederiz. Ancak “Hayır benim düşündüğün doğru, Kilise yanlış yapıyor” derseniz işte o zaman yanılgı, saplantı meydana geliyor.

Sorumun cevabı şu: Allah bize ne ifşa ettiyse bizim kurtuluşumuz için ifşa etmiştir. Allah’ın bize verdiği, ulaştırdığı her bilgi bizim için faydalıdır. Yani Kutsal Üçleme Sırrı da (Kutsal Teslis) insanlar için faydalıdır. Biz bir şehirde, bu dünyada bir devletin sınırları içerisinde yaşıyoruz. Biz birçok insanın arasında yaşıyoruz ve serbes bir ülkedeyiz. Herkes kendi yaşam tarzını, düşüncesini koruyabilir. Bu güzel bir şeydir. Ama aynı zamanda farklı ve serbesçe düşünmemiz aramızda olan sevgiyi gidermez. İstediğimiz gibi düşünüyoruz, hareket ediyoruz ama aynı zamanda Bir oluyoruz. Bir ve Çokuz. Yani aynı zamanda Bir ve Çok olacağız. Tek Ruh olacağız ama aynı zamanda kişiliğimizi koruyacağız. Sen Maria, sen Vera olacaksın ama sen ben olmayacaksın, serbes olacaksın çünkü birbirimizi seveceğiz. Sevgimizden dolayı bir can olacağız, ortak düşünce tarzımız olacak ama buna paralel olarak herkes kendi özelliklerini taşıyacak. Ben peder olacağım, sen öğrencim olacaksın, bir olacağız ama farklı olacağız. Aramızda birlik ve farklılık olacak. Kutsal Üçleme üç Kişidir. Biz de burada farklı kişileriz. Siz farklı farklı kişiler olabilirsiniz ama aynı zamanda birlik olabiliriz.Işte bu nedenle Tanrı bize bu sırrı açıkladı, hayatımızda uygulamak için.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Peder Konstantinos Stratigopulos’un kateşizm derslerinden notlar