/ Kutsalların Kutsalı / “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdesini kullanmamız doğru mudur?

“Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdesini kullanmamız doğru mudur?

“Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdesini kullanmamız doğru mudur?

Birkaç gün önce karşılaştığım Râhip bir arkadaşım bana şunu sordu:

          — Râhip kardeşim! Sen de ibâdetlerde kullandığımız “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdesinin doğru olmadı­ğını ve metinlerden çıkarılması gerektiğini ya da daha doğru­su bu ifâdenin yerine “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizim için şefâat eyle” ifâdesinin kullanılması gerektiğini düşünmüyor musun? İkinci ifâde mâkuldur, çünkü Kutsal Kilisemiz Aziz­lerin şefâatlerini kabul eder, ancak ya birinci ifâde? Rab dışın­da herhangi biri bizi kurtarabilir mi? Tek kurtarıcı Rab değil midir? “Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O’durˮ (Matta 1:21). O, gerçekten inkâr edilemez olan değil midir? “Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlan­mış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur” (Elçilerin İşleri 4:12). Kurtuluş sâdece beden alıp insan olmuş Kelâm’a âitken ve O’nun hakkıyken, bizi kurtarması için Allahdoğuran’ı nasıl çağırabiliriz?

          Başkalarının da bu görüşte olacağından emin olduğumdan, konuyu bilmeyen ve muhtemelen de bu yüzden doğru yoldan sapacak kardeşlerimi aydınlatmak için, dindar Râhip’e söyle­diklerimi tekrar etmeyi gerekli görüyorum. O halde:

          Yunancadaki “σώζειν / kurtarmak” fiili, genel olarak muhâ­faza etmek, imdâdına yetişmek, esirgemek, serbest bırakmak, tehlikeli veya kötü bir durumu atlatmak vs mânâlarına gelir. İnancımıza göre Allah’ın insanın kurtuluşu için yaptığı tasa­rıda “kurtarmak”, birini cezâsından muaf tutmak, günahları­nın bağışlanmasını sağlamak, günahkâr ile Cennet arasındaki mesâfeyi ortadan kaldırmak ve onu eski makâmına geri getir­mek, yâni onu tekrar Allah’ın evlâdı ve O’nun ilâhî Krallığının vatandaşı olarak ilân etmek mânâsını taşır.

          Bütün bunları bize gerçekten sâdece Rab’bimiz İsa Mesih ihsan eder. Onun dışında hiç kimse günahların bağışlanmasını, yeniden Allah’la bir araya gelmeyi, O’nun evlâdı olmayı ve ilâhî Krallığı bahşedemez. Bu nîmetler, İsa Mesih’in Golgo­ta’da (Kafatası denilen yerde) Çarmıh’a gerilip kendisini bizim için kurban etmesiyle doğdu ve herbirimize O’nun tarafından kurulan Kilisenin, İlâhî Sakramentleri vâsıtasıyla bağışlanır. Öyleyse sâdece Rab kurtarır, kurtuluşumuzun kaynağı sâdece O’dur, sâdece O “… ebedî kurtuluş sebebi” (Pavlos’un İbrânîler’e Mektubu 5:9) olmuştur.

      Ancak bütün kelimelerin, birincil mânâlarının dışında, ikin­cil mânâları ve asıl mânâlarının dışında kullanımları da vardır. “Kurtarmak” fiili de bu kaideye istisnâ teşkil etmez. Buna göre kelimenin birincil mânâsı şudur: Kurtarma eylemini kurtarıcı sağlar, kurtarıcının “ipso jure” olarak, yâni “kendi otoritesi ve kudreti”yle hareket etme hakkı vardır. Bu durumda “kurtar­mak” fiilinin bu mânâdaki kullanımı, yalnızca Rab’be mah­sustur.

          Fiilin ikincil mânâsına göre ise kurtarmak, kişinin kurtu­luşu ‟eo ipso” olarak, yâni ‟kendiliğinden” sağlamadığı, an­cak kurtuluşa ulaşmak isteyenlere rehberlik ettiği ve katkıda bulunduğu, böylece kurtuluşun bir vâsıtası olduğu mânâsını taşır. Kurtuluşu kendisi sağlayarak değil, onu sağlayanı işâret ederek kurtuluşun bir vâsıtası hâline gelir. Kurtuluşu sağlayan da Çarmıh’a gerilmiş ve Dirilmiş İsa Mesih’ten başkası değil­dir. Kurtuluşun sebebi ve kaynağı sâdece İsa Mesih’tir, ancak bu kurtuluşa her mümin vâsıta olabilir ve katkıda bulunabilir. Yâni “kurtarmak” fiilinin kutsal metinlerin bir cümlesinde, öz­nesi herhangi bir insan olan etken çatıda kullanıldığını gördü­ğümüzde, o insanın kurtarma eylemini kendisi sağlayarak, tek Kurtarıcı olan İsa Mesih’i iptal ettiğine ya da O’nun yerine geçtiğine yorumlamayıp, o insanın sâdece “a” ya da “b” gü­nahkârın, İsa Mesih yolunda kurtuluşa ulaşması için katkıda bulunduğu, yâni günahkârın gerçek Kurtarıcı’ya yönelmesi ve kurtuluşu O’ndan alması için bir vesîle olduğu mânâsını çıkar­malıyız.

          İnsanın bir başkasının kurtuluşu için katkıda bulunmasının pek çok yolu vardır: Kardeşi/komşusu için yürekten bir duâ etmesi, Hristiyanlık öğretilerini aktarması, herhangi bir dînî kitabı ve hatta Kitâb-ı Mukaddes’i hediye etmesi, bir vaazı dinle­mesi için teşvik etmesi, mânevî ve maddî yardımda bulunma­sı ve genel olarak Hristiyanlığa has davranışlar sergilemesi bu yollardan bâzılarıdır. Bütün bu saydıklarımız ve daha pek çok hareket, çoğu kez günahkârı İsa Mesih yolunda kurtuluşu ara­maya yönelten yolları ve araçları meydana getirmiştir.

          “Kurtarmak” filinin mânâsını yanlış yere genişlettiğimizi ve bu kelimenin sâdece “kurtuluşu kendim sağlıyorum” mânâsına gelmediğini, aynı zamanda “bir başkasının kurtuluşu için kıla­vuzluk ediyorum” mânâsına geldiğini keyfî olarak iddia ettiği­mizi sakın söylemeyin! Kitâb-ı Mukaddes bu filli her iki mânâda da kullanır. İşte delilleri:

          1) Aziz Pavlos, Romalılar’a Mektubunda Yahûdiler hakkın­da: “Böylelikle soydaşlarımı imrendirip bâzılarını kurtarırım” (Pavlos’un Romalılar’a Mektubu 11:14) dediğinde neyi kastediyor? Kurtuluşu kendisinin sağlayacağını ve kendisinin bir kurtarıcı olduğunu mu, yoksa sâdece soydaşlarını kurtuluşun tek kayna­ğı olan ve İsa Mesih’in kutsal cefâlarının kanlı izlerini taşıyan Golgota’daki Haç’a yönlendirme husûsunda onları teşvik et­mek için mücâdele ettiğini mi?

          2) Yine Elçi Pavlos: “Güçsüzleri kazanmak için onlarla güç­süz oldum. Ne yapıp yapıp bâzılarını kurtarmak için herkes­le her şey oldum” (Pavlos’un Korintoslular’a Birinci Mektubu 9:22) dediğinde neyi kastediyor? Onları kendi gücü ve kendi ayrı­calığıyla kurtaracağını mı, yoksa İsa Mesih yolunda kurtuluşa ulaşmaları için onlara sâdece kılavuzluk ettiğini mi? Kendisini kurtuluşun sebebi olarak mı, yoksa sâdece aracı ve etmeni ola­rak mı algılıyor?

          3) Elçi Pavlos, Timoteos’a: “Kendine ve öğretine dikkat et, bu yolda yürümeye devam et. Çünkü bunu yapmakla hem ken­dini, hem seni dinleyenleri kurtaracaksın” (Pavlos’un Timoteos’a Birinci Mektubu 4:16) diye tembih ettiğinde, Timoteos’u, kendi­sinin ve dinleyicilerinin gerçek kurtarıcısı olarak mı algılıyor, yoksa İsa Mesih’in sunacağı kurtuluşa ulaşmak için Timote­os’un sâdece ne şekilde katkıda bulunabileceğini mi gösteriyor?

      4) Elçi Pavlos, îman etmemiş karısı olan adamı ve îman et­memiş kocası olan kadını uyarırken onlara: “Ey kadın, kocanı kurtarıp kurtaramayacağını nereden biliyorsun? Ey erkek, ka­rını kurtarıp kurtaramayacağını nereden biliyorsun?” (Pavlos’un Korintoslular’a Birinci Mektubu 7:12-16) diye sorarken ve eşlere boşanmamalarını salık verirken, onları nasıl algılar? Gerçek bi­rer kurtarıcı olarak mı, yoksa İsa Mesih’in sunduğu kurtuluşa yönlendirebilecek yardımcılar ve araçlar olarak mı?

      5) Elçi Yâkup: “Kardeşlerim, içinizden biri gerçeğin yo­lundan saparsa ve biri onu yine gerçeğe döndürürse, bilsin ki, günahkârı sapık yolundan döndüren, ölümden bir can kurtar­mış ve bir sürü günahı örtmüş olur” (Yâkub’un Mektubu 5:19-20) derken neyi kastediyor? İnsanoğlundan gelecek, insanoğlunun sağlayabileceği kurtuluşu mu, yoksa İsa Mesih’in sunduğu kur­tuluşa günahkâr ulaşsın ve netîce îtibârıyla onu bekleyen ebedî ölümden kaçıp kurtulsun diye yapılacak katkıyı mı?

      6) Elçi Yahûda müminlere: ‟Bâzılarını ateşten çekip kurta­rın. Bâzılarına da korkuyla merhamet edin; ama günahlı bir bedenin lekelediği giysiden bile tiksininˮ (Yahûda’nın Mektubu 1:23) derken, müminleri kurtuluşun sebebi ve kaynağı olarak mı algılar, yoksa sâdece İsa Mesih’in sunabileceği kurtuluşa gü­nahkârların ulaşmaları için katkıda bulunacak araçlar ve yar­dımcılar olarak mı?

      Sonuç: “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâde­si hiç de reddedilecek bir ifâde değildir. Biz bunu dudakla­rında ve yüreklerinde terennüm edenlerin dileği, bu konuyu yanlış yorumlayanların düşündüğü gibi, tamâmen lekesiz Hanımefendimizin, bizi kendi gücü, yetkisi ve hakkıyla kur­tarması değildir. Bizim dileğimiz, Allah olan Kelâm’a kendi bedeninden beden veren Hanımefendimizin, O’nun nezdinde sâhip olduğu sınırsız analık cesâretiyle içten şefâatlerini kullan­masıdır ki, biz kurtuluşa ulaşıp, ebedî ölümden kurtulabilelim.

          Kısacası, “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizim için şefâat eyle” ile “Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdeleri arasında esâsında hiçbir farklılık yoktur. Çünkü birinci ifâde­de, Allahdoğuran’ı bizim için şefâat eylemeye dâvet ederken, İsa Mesih’in sunduğu kurtuluşa başarıyla ulaşma dileğimizden başka bir şeyden bahsetmiyoruz. İkinci ifâdede “bizi kurtar” derken de, İsa Mesih’in sunduğu kurtuluşa başarıyla ulaşma­mız için onun gönülden şefâatleriyle katkıda bulunmasından değişik bir şey dilemiyoruz.

 

 Râhip Epifanios Theodoropulos’un “Makâleler, İncelemeler, Mektuplar” kitabından.

“Enoria” dergisi. Sayı 253, 1.5.1958

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Ey pek kutsal Allahdoğuran, bizi kurtar” ifâdesini kullanmamız doğru mudur?